Silivri Facebook
banner88

Sen ne bilirsin mühendis beg!!!
 
Gazeteciliğe başladığım yıllarda teknoloji günümüzdeki gibi gelişmiş değildi. Cep telefonları daha yeni Türkiye pazarına girmişti. Herkeste de günümdeki gibi cep telefonu yoktu desek yeridir. İnternet üzerinde yazışmalarda bu gün olduğu kadar hızlı işlemiyordu. O dönem basın açıklamaları faks yolu ile elimize ulaşırdı, okurlarda haber olabilecek nitelikteki bilgi ve belgeleri gazetelere mektuplarla gönderirdi. . Yazı işlerine gelen mektup ve fakslar müdür amcamızın onayından geçtikten sonra çocuklar bu metinleri haberleştirin demesiyle haber olurdu.
 
Hürriyet Gazetesinin Karadeniz Temsilcisi Rahmetli Orhan Kaynar’ın bu mesleğe başlamamda çok büyük emeği vardır. Orhan abı ile birlikte Trabzon Gazeteciler Cemiyetinde sohbet ederken çantasından bir mektup çıkartıp uzatarak okumamı istedi. Mektup iki nüshadan oluşuyordu. Mektubu yazan Atatürk Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak görev yapan Öğretim görevlisi doçent. Bu yazıyı yazmadan önce halen aynı üniversite de görev yapan hocayı arayıp mektubundan alıntılar yapacağımı kendisiyle paylaşacaktım. Değerli bilim adamımız yurt dışında olduğu için kendisine ulaşamadığımdan ismini yazmıyorum. Hoca başından geçen bir olayı Orhan ağabeyle paylaşıyor.
 
Hoca bir inşaatta ustaların betona az miktarda çimento koyduklarını görünce ‘usta çimentoyu az koyuyorsun sonra bu bina yıkılır. Ben mühendisim bu harca en az iki torba daha çimento eklem gerek. Hocaya sakallı bir adam inşaattan hemen cevabı verir.
“Bu iş senin yaptığın gibi kağıt üzerinde yazıp çizmeye benzemez. Sen ne bilirsin Mühendis beg”.
 
Mektubu bitirdiğimde Orhan abı bak kardeşim gazetecilikte aynıdır. Sen istersen kendini yenileyip geliştirirsin. Eline fotoğraf makinesi alıp gazeteci olduğunu sanma gazetecilik emek sabır ve paylaşım işidir. Her gazeteciyim diyende gazeteci değildir. Meta peşinde koşanlarda gazeteci olamaz. Gazetecilik mesleği ne “oldurur nede Öldürür”.
 
Bunları neden yazdığımı soracaksınız günümüzde o kadar gazeteci var ki. Gerek ekonomik sıkıntılar gerek iş bulamama sıkıntısından gazetelerde gördükleri muhabir ilanlarına başvurup çalıştığı kurum tarafından eline verilen makine sonrası tamam ben gazeteci oldum zanneden arkadaşlarımız kendilerini Bir Hıncal Uluç bir Oktay Ekşi gibi görüyorlar. Kendimiz gibi olmayı başaramıyoruz. Hıncal abı gibi Mustafa Utlu gibi olmak için çok emek ve efor sarf etmek gerekmezmi?
 
Gazetecilikte on ikinci yılıma gireceğim bu günlerde ben hala gazeteciyim diyemiyorum, demiyorum. Ama basın emekçisi olduğumu rahatlıkla söyleye bilirim. İyi ve kotu gazeteciliğimi okurlar karar verir kanısındayım.
 
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol