Silivri Facebook
banner88

ÖLÜM ALLAHIN EMRİ, AYRILIK OLMASAYDI

Adı Jade Goody... 27 yaşında rahim kanserine yakalandı ve tüm dünyanın gözleri önünde öldü geçen gün... Yanına iki küçük çocuğunun resimlerini alabildi sadece... Hastalığını öğrendiğinde artık çok geç kalınmıştı ve öleceği günü ona söylediklerinde bir karar verdi ve geride kalan çocuklarına maddi destek sağlamak amacıyla bir TV kanalıyla anlaştı ve ölüme giden bütün safhaları, hastalığının her aşamasını yüksek bir para karşılığı naklen yayınlattı... o ölürken dünya onu izledi...  Ben şimdi bunun ne kadar etik olduğuyla ilgilenmiyorum... Benim derdim başka...

İnsanoğlu ölümlü, hem de öleceğini bilen tek canlı... diğer canlılardan bir farkımız da bu... ama biz sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz...sanki dünyaya kazık çakacağız... hiç ölmeyecekmişiz gibi harcıyoruz yıllarımızı... halbuki böyle bir lüksümüz var mı?

İnsanın 2 ay sonra öleceğini bilmesi tuhaf bir duygu… Bunun düşüncesi bile beni korkutuyor... Gençken ölüm gelmezdi aklıma, ölümü bu kadar sıkça düşünmem, arkamda bıraktığım yıllarla orantılı belki de... Yaşlanmak değil beni korkutan...her yaşın başka bir güzelliği var diyeceğim ama sonunda ölüm olmasa...

Yaşlılık idam mahkumu olmak gibi bir şey, iki durumda da ölümü bekler insan... Nevzat Çelik 1980’de henüz 20 yaşında gencecik bir delikanlıyken, cezaevinde düşündü ölümü... ölüm kapıyı çalıyordu çünkü...yanı başında binlercesi ölürken cezaevlerinde, o da bekledi sıranın kendisine gelmesini ve ölümü anlatan en güzel şiiri yazdı beklerken...

ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne

yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim....

2 aylık ömrümüzün kaldığını bize söyleseler, herkesin yapmayı istediği bir şeyler mutlaka çıkar...Yaşadığımız şu hayatın bir gün biteceğinin bilincinde olsak ve istediğimiz gibi yaşamaya cesaretimiz olsa...yani düzenin bize empoze ettiği başarı kıstaslarını rededebilsek... insan olabilsek, yani iyi insan olmak en büyük başarı sayılsa... Hırsları, kıskançlığı, nefreti, kavgaları ve en önemlisi egomuzu rafa kaldırabilsek...

Oysa; şu kısacık hayatta aşk var, sevgi var, dostluk var...okunacak binlerce kitap, dinlenecek binlerce müzik, öğrenilecek binlerce bilgi var...ailemiz var en önemlisi... gerisi hikaye...   Sahip olduklarımızın değerini anlamak için ölümün kapımızı çalmasını beklemeyelim...yada onları kaybetmeyi…hayat o kadar kısa ki, hiç bir şey yarına ertelenmemeli... çünkü o yarının hiç gelmeme olasılığı da var... 

Mutluluğun tek anahtarı bu, yani bir gün mutlaka öleceğimizin bilincinde olmakta...  Ve istediğin gibi bir dünya yaratmakta kendine...Bu düşünce bazen beni kötü yola sürüklemekte, yani herşey anlamsızlaşıvermekte bazen...yaptıklarım, uğraşlarım boş gelmekte...ama ben bunu olumluya çevirmekte başarılıyım çoğunlukla...

Örneğin artık hırslarımın kölesi değilim, olanla yetinmeyi öğreniyorum…kendimi, yaşadıklarımı kabullendim... nefret, kıskançlık, kin gibi olumsuz duygulardan ruhumu temizlemeyi amaç edindim.. olumlu düşünüp olumlu enerjiler almaya çabalıyorum… insanlardan, hayattan beklentilerimi azaltmaya çalışıyorum… herkesi olduğu gibi kabul ediyorum... En derin mutsuzlukların  kaynağı da bu beklentiler galiba…bunların üstesinden tamamiyle geldim mi? hayır ama uğraşıyorum, bir arpa boyu yol gittim henüz… bu kolay değil, hem de çok zor bir prozes...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol