Silivri Facebook
banner88

Yeni yılınız kutlu olsun, gönlünüz neşeyle dolsun

Dönüşü olmayan bir yoldayız ve her kilometreyi geçişte deli gibi seviniyoruz, sanki yolun sonunda bizi bekleyen şahane bir şey varmışçasına… bilinmez, belki de ölüm şahane bir şeydir… ama bunu bilmeden bu kadar sevinmek bana biraz tuhaf gelmeye başladı son yıllarda… bu durum yaşlanmanın mı belirtisi acaba, bunu da bilmiyorum… her yeni yıla giriş artık bana hüzün vermeye başladı, her doğum günü kutlaması gibi…

Bu yazıyı, dünyalar tatlısı yeğenim İrem’in bilgisayarından yazıyorum, onun odasındayım gençlerle birlikte, arada bir sohbete de katılıyorum… Onlar için yılların geçmesi büyümekle eşdeğer, onlar yıllar çabucak geçsin istiyorlar… bütün dertleri hızla büyümek… haklılar, bizler de istemez miydik bunu… çocuk olmak, genç olmak ne harika şeymiş halbuki ve bizler bunu ne yazık ki, o yıllar mazide kalınca anlıyoruz…

Galiba tüm insanların en büyük hatası bu, yani bir şeyleri kaybetmeden onun değerini anlamıyoruz… bu durum yaşamımızdaki her şey için geçerli… Annemiz, babamız, dostlarımız, sağlığımız, mutluluğumuz, gençliğimiz ve daha niceleri… Bence mutluluk, yaşadığın güzel anların ayırdına varmaktan geçiyor… dostlarının, ailenin kıymetini bilmekten… ve ölümün bilincinde olmaktan…

Hayat o kadar kısa ki; mutsuz olmak, hırslarının peşinde koşmak, olmayacak meselelerle yaşamı kendimize zindan etmek, mal mülk delisi olmak, kısacası dünyaya kazık atacakmış gibi yaşamak; bizim için lüks şeyler…

Neyse bu kadar içinizi kararttığım yeter… Yeni yıla girdiğimiz geceye dönmek istiyorum şimdi… Yılbaşı kutlamasının yanı sıra, benim için gecenin başka bir önemi vardı… 20 senedir görmediğim eski dostlarımla birlikteydim o gece…

Avusturya’ya gitmeden önce, 3 sene Profilo’da çalışmıştım ve bu 3 sene gibi kısa bir zamanda,  şahane dostlarım oldu… Mesai arkadaşım Reşide, onun kocası ve aynı zamanda personel şefimiz Tayfun bey, meslektaşım Gülsen hanım, onun eşi ve de bizim büyük şefimiz Yılmaz bey… bizim çocuklarımız, yani birbirinden güzel genç kızlar, birbirinden yakışıklı delikanlılar… Gökçer, Duygu, Tuğçe, Tuğkan, Ceren ve Can… Onların varlığı bizlere geçen seneleri anımsatmakta…

Beni çok mutlu eden ise, daha da eski dostlarla bir arada olmamdı… Ortaokul ve lise arkadaşım Serdar’ı 30 sene sonra ilk defa gördüm… Serdar Nergis, onu da hatırlar çoğu kişi… 2009 a  birlikte girdik… ilkokul arkadaşlarım Refik Bek ve Kadir Sarıbaşak karşımda oturuyorlardı… 40 yıl sonra Kadir ile  sohbet ediyoruz bir ara… hoş bir duygu…

Çok eğlendik, çok oynadık, çok yedik, çok içtik… fakat ben galiba Türkiye’nin eğlence anlayışına ya çok uzak kalmışım ya da yaşlanmışım… Özellikle yeni yıla girildikten sonra çalınan müzik benim için korkunç bir gürültüydü… Genç klarnetçi ve piyanist Mustafa Bey, tüm uyarılara rağmen, bizlere işkence yaşattılar… Maalesef gecemizi erken saatte sonlandırmak zorunda kaldık… Bir daha, uzun bir süre klarnet sesi duymak istemiyorum…

Bizim eğlence anlayışımıza başka bir yazıda tekrar değineceğim, bugünlük bu kadar yeter diyorum…

Herkese, 2009 da sağlık ve mutluluk diliyorum… Hayalleriniz gerçek olsun diyorum…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol