Silivri Facebook
banner88

DİNA.

Ne yazık ki; hiç ağaç yoktu bahçesinde. Mevsimlerden yaz ve kavurucu sıcakların olduğu bir zamanda idik. Bu yeni gelen komşumuz hemen, hemen her gün ya bize gelir ya da komşu anne dediğimiz Asena ablalara giderdi. 29, 30 yaşlarında esmer ince narin yapılı bir Rum kızıydı. Seyit diye bir adamla gelmişti mahallemize ve evi tutmuşlardı.

Asena ablanın kapılarında iki adet erguvan ağacı vardı. Bahar gelince mor, mor açarlardı. Yeni komşumuz her gün birkaç saatini bu erguvanların altında geçirirdi. Onların da Büyük adada evlerinin önünde iki erguvan ağacı varmış, çocuk gibiydi bütün gün o ağaçların altındaydı. “Çok özlüyor ben adayı ama ne yapayım çok seviyor Seyit’i”  dediğine çok şahit oldum.
 
Adı Dina idi, Seyit’i sevmiş ve düşmüş peşine gelmiş. Seyit, Varnalı da şoförlük yapıyor. 51 52 yaşlarında saçlarına aklar düşmüş ama sağlam yapılı güleç yüzlü bir adamdı. Onu az görürdük. Kadınlar çabuk kaynaşır daha sosyal ve samimidirler doğaları gereği. Yine öyle olmuştu. Dina Mahallenin maskotu gibiydi. Tüm mahalle kadınları akşamüstleri kapı önlerinde toplanır çaylar, çörekler yapılırdı. Dina’nın kekleri çok hoş olurdu
Zaten o güne kadar kek falan da görmemişiz herhalde bütün mahallenin çocukları da o saatleri beklerdi

Ben daha çok dina’yı merak ederdim. Bu kadın çok güzel nasıl evlendi bu adamla diye iç geçirirdim. Akşamları balkonda sofra kurarlar gece boyu yemek yerlerdi. Rumca 45’likleri vardı Rumca şarkılar söyler, eşine sirtaki oynardı. Seyit’i çok seviyordu ama o adam öylece
Durup seyrederdi Dina’yı.  Kızardım Seyit’e; kim bilir, kıskanıyor muydum ne? Aylar böyle geçip gidiyordu. Ben her akşam bizim balkondan onları izlerdim.

Bir akşamüstü evlerinin önünden geçiyordum bana seslendi!

*Lutfi Sen kaç yaşındasın be yavrum! Dedi.

Utanmıştım usulca 9 diyebildim..

Oh be! Pedi mu; çok ufaksın daha ama çok dikkatli bakıyorsun, sakın aşik olmayasın bana Bak ,Seyit  çok kıskanır beni bilesin! Diyerek bastı kahkahayı.

Gülmeye başladığında çoktan kaçmıştım oradan. Niye kaçmıştım? Onu da anlamış değildim!

Bir gün annemle yolda gidiyorduk Dina’ya rastladık anneme dönerek senin bu oğlan çok çapkın bana hiç hoş bakmıyor dedi. Gülerek bana da göz kırpıyordu. Gülüştüler. Annem konu bile etmemişti.

Yaz geçmiş sonbahar gelmişti, Seyit eskisi gibi eve gelmiyor hatta hiç gelmiyor gibi bir şeydi.
Dina ablasını çağırmış beraber oturuyorlardı. Ben her gün gidip Dina’nın merdivenlerinde oturuyordum. Bir akşamüstü merdivenlerin başına geldiğimde içeriden ağlama sesleri geliyordu ama bu Dina, ya da ablasının sesi değildi! Bir Türk kadını ağlıyordu.

Üç çocuğumuz var, bize acı, çek ellerini bizden çocuklarımın hatırı için diyordu kadın. Ağladı dakikalarca ağladı! Dina’nın titreyen sesini duydum sonra
Tamam bayan beni affedin size yemin ediyorum ki; yarın yok olup gideceğim sır olacağım bunu anlayın ve rahatlayın lütfen!

Az sonra kapı açıldığında gözleri yaşlı iki kadın vardı karşımda ve birden Dina, kaşlarını çatarak “git çabuk buradan” diyerek beni azarladı.

 Ben usulca kalktım ve arkama bakarak yavaş, yavaş gidiyordum. Köşede kaldım daha fazla gidemiyordum. Kapı kapandı ve kadın hızlı adımlarla uzaklaşırken ben koşarak yine Dina’nın kapısına oturdum. Şimdi Dina’nın sesi içerde yankılanıyor Rumca bağırıyor çağırıyordu.
Ablası onu teselli etmeye çalışıyordu.

Acı çeken bir insanın haykırmaları idi bunlar. Kadere lanet okuyordu. Birden sesler kesildi ve ilk defa Türkçe bir şey söyledi
—Tamam, yarın sabah gidiyoruz, dedi

Sabah, 08.00 ve ben dina’ların kapıdaydım. Kapı açıldığında Dina karşımdaydı. Şaşırdı; sabah, sabah beni karşısında görünce!

—Ne var, ne oldu? Diye sorduğunda seni uğurlamaya geldim dedim. Ablasına dönerek;
—Demedim mi sana! Kapının önündedir diye. İyi uğurla bakalım gidelim

Siyah bir balıkçı yaka kazak ve siyah bir pantolon giymişti o gün. O zamanlar ki adı Londra asfaltı olan  yola doğru yürümeye başladık saatte bir araba geçerdi.

Hiç konuşmuyorduk, dakikalarca yürüdük öyle. Bir valizi ve küçük bir Çantası vardı. Taşımak için çantasını zorla elinden almıştım. Yolun kenarına geldiğimizde,
Eh hadi bakalım sende dön artık dediğinde tekrar ağlamaya başladı.

“Git çocuğum git. Hiç arkadaşlarının yanından ayrılma yoksa böyle benim gibi ıssız kalırsın” demişti.
 Bu otobüste ne çabuk gelmişti. Boynuma sarıldığında bende ağlıyordum.
Git hadi artık! Diyebildi.

Otobüsün peşinden koştum camlarından son kez görmeye çalışıyordum. Olmadı, Dina gitmişti.

Evde herkes benimle dalga geçiyordu. Komşu annem Asena abla;

—Hadi, kes ağlamayı artık! Bak, herkes Almanya’ya gidiyor büyü bakalım seni de göndeririz. Alırsın bir alman kızı, diyordu…

Sevgili Dina yaşıyorsan sana sevgilerimi gönderiyorum. Şimdi. 71 yaşında olmalısın ve ben 52 yaşında oldum. Ama seni hiç unutmadım Dina.

 


 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol