Silivri Facebook
banner88

Garip bir aşk hihayesi (2. KISIM)

Eczaneden içeri girdiğimde dondum kaldım. Raflar boşalmış, ilaçlar kutulanmış ve Sevda’yı kapıya boş gözlerle bakar buldum. Beni görünce toparlandı gülümseyerek “gel bakalım koca adam. Yıllarca ada hayatı diye tuttururdun, ben şimdi senin İmroz’una gidiyorum. Merak etme her şey yolunda” diyerek beni niye çağırdığını açıkladı.

—Deniz’e gideceğiz ona bu müjdeyi yanında vermek istiyorum. Beni ona götürür müsün?

O gece yola çıkmıştık bile! Bilecik’te askerdi bizimkisi ve biz trenle gidiyorduk yanına. Trenin restaurantında idik; ilk defa Deniz yoktu, onsuz içiyor ve olmayışının dalgasını geçiyorduk anlatacaktık bunları. Bir ara Sevda’nın yüzüne takılıp kaldım sarı saçları mavi gözleri ile ne güzeldi. Fakat gözaltlarındaki morluklar dikkatimi çekmişti. İlk defa ona bu kadar uzun süreli bakıyordum.

 Bizi gördüğünde inanamadı, ona koruma altında tutacağıma dair söz verdiğimi, tek kalanında acı çektiğini hatırlattık. Yolculuğumuzdan bahsettik, şimdi gülüyor ve seviniyordu. Sevda eczaneyi ve adaya yerleşme projesini anlattığında hemen hayallere daldı garibim akşamüstü birliğine teslim ettiğimizde;“bekle beni İmroz geliyorum” diye bağırarak girdi nizamiyeden içeri.
Dönüşte, Sevda’ya “Siz ne zaman evlenmeyi düşünüyorsunuz “ diye sorduğumda gülümseyerek “aşktan zaman bulursam evlenme teklif ederim” demişti ve ben anlamamıştım yani bunlar birbirlerine hiç evlilikten bahsetmemişlerdi. Hadi bizim delikanlı biraz vurdumduymazdı; ya, Sevda ne düşünüyordu eczaneyi kapatıyordu. Adaya yerleşme hayalleri, bu kızın işi bu hale kadar getirmesine ailesi bir şey demiyor muydu? Kafam karmakarışıktı. Ben neden bu kadar içinde idim bu beraberliğin? Birlikteliklerinden kendimi mi sorumlu tutuyordum? Bir pişmanlık yaşıyordum ama adlandıramıyordum. Kimin adına idi bu pişmanlık? Sevda adına vicdan mı yapıyordum? Kendimi fazla mı sorumlu hissediyordum? Onu bu ada fikrinden vazgeçirmeliyim Deniz’in olmayışı iyice dağıttı kızı diye düşünüyordum. Artık bahane bulmakta zorlanıyordum, adaya gitmemek için. Ama bu gardımda düşmüştü. Günlerden Cuma sabahı ve saat sabahın dokuzu idi kapıda bana gülen mavi gözlerin sahibi dışarı çağırıyordu. Çaresiz gidecektim. En azından yüzünde uzun zamandır göremediğim gülümseme geri gelmişti. Çarşıda çınarın altında beni bekliyordu yanında daha önce hiç görmediğim bir kız daha vardı ben yanlarına giderken bizimkisinin yerinde duramadığını fark ettim kıpır, kıpırdı boynuma sarılırken bir şeyler isteyeceğini anlamış ve bu sefer teslimiyetçi olmayacaktım. O’da bunu anlamış olacak ki kıkırdayarak yanındaki arkadaşını takdim ediyordu. “Pınar ile Liseden arkadaşız geçen gün Bakırköy’de karşılaştık uzun yıllar görüşmemiştik şu tesadüfe bak ki  işi gereği  adaya tayini çıkmış gitmek istemiyordu. Benim oraya yerleşeceğimi anlattım ve bizi senin götüreceğinden bahsettim” derken gözlerinin içi gülüyor, “kendim için istiyorsam namerdim” diyordu. Pınar doktor olmuş ve İmroz sağlık ocağına tayini çıkmıştı. Şu Allah’ın işine bak, kimin yanında idi acaba? Bunları karşılaştırmıştı.              
                                                                                                                                                  Çoktan izin almıştım ve çıkmadan önce adadaki dostum Dimitri’yi  aradım  

     Sevgili Dimitri akşama sendeyim iki misafirim var bir doktor ve bir eczacı, ikisi de bayan artık hep sende kalacaklar çünkü adaya yerleşecekler senin Kaleköy’deki evi onlara tahsis edelim akşam 18.00 feribotunla geliyoruz Kaleköy’deki evin terasını hazırlarmısın ve buradan bir isteyin var mı? Dimitri “sen gel yeter ki burada her planı yaparız. Gelirken kendine rakı getir. Sonra bağırma burada Apostol’de gelsin mi kemanınla?”
Gelsin, Dimitri Gelsin! Kim varsa gelsin. Ben geliyorum kim varsa gelsin diye patladım.
Bir an evvel bende kaçmak istiyorum buradan. İpini koparan bende alıyor soluğu bende sana
Geliyorum Dimitri.

Adaya vardığımızda saat 21.00 civarındaydı Dimitri’nin Kaleköy’deki evindeydik. Bir masa donatmış ki. Bizimkiler on dakika seyretti. Somotraki (Semadirek )adası tam karşımızda deniz lacivert’e, kızıla, mora çalıyor manzara adamı konuşturmuyor bile hareket etmeye bile korkarsın sadece bakıyorsun. Sessizliği Dimitri bozdu “haydayın bre bu balıklar son nefeslerini az önce sizin için verdi” resina şarabımda tam 30 yıllık bu delikanlı bilir onun ne kabadayı şarap olduğunu. Vurmuştur kendisini  birkaç kez yere”

Herkesin Ortak muhabbeti bendim adeta beni anlatmak için yarışıyorlardı. Pınar ve ben dinleme halinde idik. Mum ışığı Ay ışığına karışmıştı. Terasımıza yaklaşan bir Keman sesi ortamı susturdu. “Apostol” diye fırladım. Ben ağlıyorum Apostol ağlıyor. Dakikalarca sarılı kaldık birbirimize. Apostol, 83 yaşında oda bizim gibi rakı severdi dünyayı gezdim üstüne içki tanımam diyordu. İngiltere Kraliçesine,  Amerika başkanı, Kennedy, Johnson ve Reagan’a Japon imparatoruna bile çaldığını söylerdi. Dimitri ise göz kırpar “öyle olduğunu zannediyor rakı onun aklını aldı “ dediğinde  “ şarap bunları mankafa yapmış ne anlarlar sanattan” diyerek bütün gece klasik müzik yapardı kemanınla. Bu gece misafirlerimiz var ve bu iki ihtiyar keçilerin kibarlıkları üstündeydi

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol