Silivri Facebook
banner88

GARİP BİR AŞK HİKÂYESİ (4. KISIM)

Hakkâri’de askerlerimizi taşıyan araç teröristlerce yola koyulan bir mayına çarptı 6 askerimiz şehit oldu şehitlerimizin isimleri şöyle...  Deniz  KARAYEL…….

Gece boyunca ağlamıştım, o gece eve gidemedim. Rober’de kalmışım. Neler oluyordu böyle? Ne diyecektim? nasıl söyleyecektim? Sevda, Şimdilik duymuş olamazdı, kaldıkları yerde televizyon yoktu. Belki basından öğrenecekti ama eline gazete geçerse tabii ki. Evet, evet en iyisi söylememekti ama ne zamana kadar?

İki hafta oldu kimseden ses çıkmıyordu, Artık eve erken gidiyor erkenden yatıyordum.

Kaç aydır yağmur yağmıyordu? Bu gün öğleden sonra hava birden bire bora yaptı  çarşıyı sel götürüyor, insanlar sağa sola kaçışıyor, ağaçlar savruluyordu. Böyle afat görmemiştim.

Kapıdan içeri giren sırılsıklam olmuş bir adam bana doğru geliyordu. Yaklaştığında tanıdım onu; Halit Bey’di Sevda’nın babası Halit bey

—Merhaba lütfü, hemen konuya giriyorum, seninle Çanakkale’ye gidiyoruz.

Ben daha yeni döndüm, demeyi düşünüyordum ki, lafı ağzıma tıktı.

—Biliyorum yeni geldiğini söyleyeceksin ama mutlaka gitmemiz gerek. Senin için gerekli izni aldım hem de Genel Müdüründen hemen çıkmamız gerek yolda anlatırım.

Acele etmeliyiz sözünden bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Şimdi Halit beyin arabasındaydık.

—Sevda’nın Hastalığından haberin olmadığını biliyorum. Sevda’nın Doktoru Pınar Hanım her şeyi anlattı bana umarım Sevda’yı affedersin,  affetmeni de istiyorum babası olarak.

Pınar Sevda’nın doktorumuydu? Bana okuldan arkadaşım demişti. Halit beye sormakla soramamak arası  “ hastalığını ne”  diyebildim.

— Kanser, kan kanseriydi Sevda. Üç yıldır çekiyordu. Eczanesini bu yüzden kapattı, yapamıyordu, artık çalışmak onu yoruyordu. Belki kızımı daha önce kaybedecektim lakin sizinle karşılaştı onu tekrar hayata bağlamıştınız. Pınar benim yakın bir dostumun kızı Sevda ile de arkadaştılar oda yeni duydu, ben söyledim de duydu. Söyledim diye de Sevda ortalığı yıkmıştı, oysa şimdi yoldaşı oldu Pınar.  Ha sahi! Deniz’den bir haber var mı?

Deniz şehit oldu  sözü yetmiş idi Halit bey’e gözlerinden yağmur gibi yaş boşanmıştı. “Bu nasıl kader” diye lanetler yağdırıyordu. Sevda duydu muydu acaba? Dediğimde, Halit Bey

—Sanmıyorum gittiğimizde bizde iyi bir manzara ile karşılaşmayabiliriz.

Kafamda Sevda’nın son hali ve yaptıkları vardı. Gözaltları ve solgun yüzü gözümün önündeydi. Aradığı minicik bir sevgimiydi yoksa? Ona olan kızgınlığım gitmiş,  şimdi kendime kızıyor ve gidince özür dilemeliydim diye düşünüyordum. Bu Düşüncelerle gelivermiştik Çanakkale’ye. 

Hastaneden içeri girdiğimizde Pınar koşarak yanımıza geldi.

— Odası ikinci katta acele edin.

Halit beyi beklemeden fırladım. Kapıdan içeri girdiğimde göz göze geldik. Maviş gözler süzgün bakıyordu. Eğilmemi işaret ederek, kulağıma bir şeyler fısıldamaya çalıştı.

—Gittiğini biliyorum Deniz’in.  O önce gitti. Bende gidiyorum. Seni burada ait olduğun yere bırakıp gidiyorum. Orada onunla bir daha deneriz. Gelmek için acele etme yoksa işleri tekrar bozarsın. Her şeyi, sana vermesi için Pınar’a bıraktığım günlükte bulacaksın. Tekrar seni göreceğimi sanmıyordum. Babamı şimdi daha da çok seviyorum. Seni Bana getirdi. Dur Ona da sarılayım.

Şimdi adada Dimitri nin Kaleköy’ ündeki evindeydim. Arada bir dimitri uğruyor biraz laflıyorduk bana bakmaya çalışıyordu Apostol de hastaydı dışarı çıkamıyordu. Bu gün Sevda’nın aramızdan ayrılışının onuncu günüydü ve ben günlüğü hala okumamıştım. Belki okumaktan korkuyordum.. Dalıp gitmişim,  bir öğle sonrası; bahçe kapısında dimitri ‘nin sesi duyuldu. “Hey bak bre, kimler geldi”. Gelenler Halit Bey ve Pınar’dı. Halit Bey:

—Dimitri haber verdi. Durumundan endişelenmiş haydi toparlan gidiyoruz. Öbür tarafa yeterince gidenimiz oldu haydi kalk, bu kadar acı hepimize yeter. Şu haline bak haydi toparlan                                                                                         

Dimitri ile göz göze geldik “seni her zaman burada görmek isterim o yüzdendir bre çocuk” deyip; gönlümü almaya çalışırken Pınar ise “onları sensin asla anamayız, sen şimdi de bizim yanımızda olacaksın, acılarını beraber paylaşacağız” diyordu.

Ada, ufukta yavaş, yavaş kaybolurken bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağmaya başlamıştı. Ben ise feribotun arka güvertesinde şişesini gazete kâğıdına sardığım Dimitri nin verdiği şarabı yudumluyordum. Yanımda oturan genç bir çift’in konuşmaları ile donup kalmıştım. Genç kız:
—Ne garip değil mi Deniz? Aşkımız Beyoğlu’nda İmrozlu lokantasında başladı Nikâhımızı da İmroz’da oldu.

 Ne Garip değil mi? Hemen ayrılmalıydım oradan ve asla genç kızın ismini bilmek istemiyordum.

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol