KAAN GÖKTAŞ İLE RÖPORTAJ... (LÜTFÜ ERTÜRK)

Aradığını bulamadın mı? Buradan keşfet!

                  Kaan Göktaş ile Röportaj

 

                  Hayatınızda hiç “Ah keşke olmasaydı” dediğiniz anlarınız olmadı mı? Ya da sizin için çok anlam ifade edecek bir antikayı tam alacağınız anda bir başkasının sizden önce davranıp ele geçirmesi. Onun değerinden bir şey kaybetmesi anlamına mı gelir? Gitmesine çok üzülmüştüm ama sorgulamamıştım. Dönmesine çok sevindim ama nasıl dönecekti? Onun ruh yapısı, gittiği yerle hiç bağdaşmayacaktı. Bunu en başından beri biliyordum. Önemli olan dönüşünde nasıl bir Kaan ile karşılaşacaktık?

 

                  Biraz tereddüt ettikten sonra bu Ayaklı Kütüphane’ye röportaj teklifinde bulundum. Birkaç saniye bakıştık ve gülümseyerek “ Bu röportajı sadece senin için veririm, alayım sorularını” diye yanıtladı.

 

                  Buyurun huzurlarınızda Kaan Göktaş!

 

 

1- Sevgili Kaan, yapmış olduğun çalışmalar ile ulusal basında bir kariyer yapacakken birden bire belediye tercihi... Nasıl oldu? Niçin oldu? Hayatınızda bir zaruret miydi? Yoksa Silivri ile ilgili çalışmalarınıza daha güzel yön verebileceğinizi mi düşündünüz?

 

Oldum olası yaratıcı, kafası çalışan bir insanım... Sürekli yeni fikirler üretiyor, sürekli yeni bir şeyler öğreniyor, bu öğrendiklerimi çevremde gördüklerimle, yaşanan olaylarla birleştiriyorum. Silivri ile ilgili de projelerim vardı. Yhtiyaçları fark ediyorsun. Eksikleri görüyorsun, düzeltmenin ya da çözmenin yollarını da biliyorsun...  Gezip gördüğüm diğer kentlerdene güzel yapmışlardediğin şeyler var,benim memleketimde de olsa...diyorsun. Ama sadece bunları bilmiş, bilmiş yazıp; ahkâm kesmek bir şey değiştirmiyor. Durumdan vazife çıkardım, elimi taşın altına sokmak istedim. Doğup büyüdüğüm, yaşamaya devam edeceğim, yaşlanacağım bu kente bir şeyler katmak istedim. Gidip Özcan Işıklar'dan kendim istedim bu görevi...Bana yetki verin, sorumluluk verin, görev verin, bir şeyler katayım Silivri'yededim. Sıkılı yumrukla kimse tokalaşmıyor.

 

2- Belediye'de göreve geldiğinizde projelerinize gereken önemler verildi mi? Belediye ve Silivri yararına hazırladığınız projeleriniz var mı? Bu projeleriniz uygulandı mı? Yoksa görmezlikten gelinip bekletildiler mi?

 

Göreve geldikten sonra, bir şeyler yapabilmenin heyecanıyla onlarca proje ürettim. Önceden aldığım notları derledim... Silivri halkının beklentilerine dair anket sonuçlarını taradım. Hatta bir ara öyle bir noktaya geldi ki, Özcan Işıklar “Bombardıman yapıyorsun.” demeye başladı, haftada, on günde bir 10-20 proje başlığı içeren dosyalar mail atıyordum çünkü... Proje grubu toplantılarında, Başkan Yardımcıları ile birebir görüşmelerde, o projeyle ilgili birim müdürleriyle amirleriyle görüşmelerimizde sürekli fikirlerimi ilettim. Tabi ki hayata geçen projelerim oldu, içinde emeğim olanlar oldu, ucundan tuttuklarım oldu, hiç bir şey yapmasam bile kenardan fikrimi söylediklerim oldu. Bunların yanında “ileride yapılır” denilenler de oldu, anlaşılmayanlar, gerekli öncelik-önem verilmeyenler de tabi... Ama baktığımda benim iki büyük çalışmam oldu diyebilirim; birincisi çevirisini yaptığım bir kitap; Silivri'de 1800'lü yıllardan, 1900'lerin başına kadar yaşayan Rum bir ailenin anılarını anlatan bir eser. Ben bunu tesadüfen buldum, Yngilizce basılmıştı, yazarı olan kişi Amerika'da yaşıyor. Büyük bir heyecanla, define bulmuş gibi üstüne atladım. Çevirisi, yorumlaması, yeniden düzenlenmesi aylarımı aldı. Ama Silivri'nin yakın tarihine, yaşanmışlığına, kültürüne yönelik eşsiz bir eser oldu... Ykincisi ise, yapılanların tanıtımına, halkın şikâyetlerini, taleplerini belediyeye, ilgililere iletebilmeleri için geliştirdiğim sosyal medya projesi. Ki mütevazı konuşmuyorum; bu sosyal medya uygulamasının Türkiye'de bir eşi daha yok. Bunu konunun uzmanları da söylediler, anlattığımda takdir ettiler. Vatandaş cep telefonundan ya da bilgisayarından bir tıkla derdini belediyeye iletebilir, iki üç günde çözüm alabilir hale geldi. Ben bu projeye başladığımda, gerek Özcan Işıklar'ın, gerek Belediye'nin bu mecralarda bir hesabı dahi yoktu. Tabi bu iletişim çift yönlü. Yani vatandaş Başkan'a, Belediye'ye ulaşabiliyor ama, Belediye de vatandaşa bir tıkla erişebiliyor. ?u an Belediye'nin en ufak bir duyurusu, Başkan'ın bir konuşması, yeniden paylaşımlar (re-tweetler) sayesinde 20-30 Bin kişiye ulaşabiliyor. Silivri'nin nüfusunu düşünün, seçimde alınan oy sayısını düşünün, hatta iyice bir kıyaslama yapmak için Silivri'de yayınlanan gazetelerin, internet sitelerinin okunma oranlarını düşünün; 20-30 Bin dediğinizde muazzam, hayal gibi gelen bir kitle... Ancak artık çağ sosyal medya çağı, mobilite çağı... Benim bu çalışmamla kamunun, bürokrasinin o klasikleşen hantallığı, yerini mobilliğe, sosyalliğe bıraktı...

 

3- Yki yılın sonunda ani bir kararla ayrıldın. Burada biraz inisiyatif kullanmak istiyorum, bence hiç gitmemeliydin diye düşünüyorum. Zamanının, emeğinin zayi olması açısından soruyorum; seni ayrılığa zorlayan nedenleri sıralarsak?

 

Dediğim gibi ben bir heyecanla, bir hevesle, bir şeyler yapma, elimi taşın altına sokma arzusuyla kendim gidip görev istemiştim. Yki yılda, maalesef bu heyecanım, bu hevesim köreltildi. Motivasyonum zorla kaybettirildi. Artık bazı şeylere inancımı yitirdim. Enerjimi zorla elimden aldılar. Uygulamalarda adaletsizlikler gördüm, kişilere karşı olan davranışlarda, ödüllendirmelerde, tercihlerde... Emeğimin, kapasitemin, entelektüel birikimimin yeteri kadar takdir görmediğini hissettim. Çizgide bir sapma gördüm; insana heyecan veren, inanç veren o devrimci duruş yerini idare-i maslahatçılığa bıraktı. Bunu Özcan Başkan için söylüyorum; Atatürk'ün bir sözü vardır, “Ydare-i maslahat ile ıslahat olmaz...” diye... Ylk başlarda ıslahatçı, devrimci bir tutum sergilerken, örneğin herkesin içinde cesaretle kalkıp “Falanca benden rüşvet istedi, ben ona prim vermeyeceğim, bu cesareti vermeyeceğim.” derken, bir süre sonra o dediği kişinin elinden televizyonda canlı yayında pasta yemeye başladı. Islahatçıyken, idare-i maslahatçı oldu. Bu benim motivasyonumu kaybetmeme neden oldu. Baktım ki, değişen bir şey yok. Emek verene, katkı verene değil, şantajla, tehditle hareket edene, belden aşağıya vurana, 20-25 yaşındaki kızın insanlık onuruna saldırana, refüze edene paye veriliyor. Ben bu fotoğraf çerçevesinde yer almayı reddettim. Kendi adıma değil, o küfürlere, hakaretlere, iftiralara maruz kalanlar adına utandım. Paradan, birikimden, rütbeden, makam mevkiden, sigorta priminden daha önemli şeyler vardır hayatta; insanlık onuru vardır, çizgi sahibi olmak vardır.

 

4- Kaan Göktaş önümüzdeki aylarda yapacağı çalışmaları bize biraz anlatır mı? Ulusal medyada doldurman gereken bir yerin olduğunu söylersek...

 

Benim bir çok vasfım, bir çok yeteneğim var. Her şeyden önce bir birikimim var. Bunları değerlendireceğim. Yçinde yer alacağım projeler olacak. Bundan önce ne yaptıysam, bundan sonra onu yapacağım. Gazetecilik yapacağım. Yazılarıma devam edeceğim. Yaygın basında yer almaya gayret göstereceğim, şu an Odatv, Bilgiagi.net gibi bazı ulusal internet sitelerinde makalelerim, köşe yazılarım, haberlerim yayınlanıyor. 140Journos adlı bir projede, “Yurttaş Haberciliği” yapıyorum. Teori gibi bazı dergilerde makalelerim yayınlanıyor. Bir teknoloji dergisinde editörlük yapıyorum. Bir mizah dergisinde yayınlanmak üzere çizgi roman senaryoları kaleme alıyorum. Kimi haber ajanslarıyla görüşmelerim var, kimi günlük ulusal gazeteler ile temas halindeyim. Amacım kısa zamanda, ulusal basında günlük bir gazetede köşe yazmaya başlamak.

 

 

Aradığını bulamadın mı? Buradan keşfet!

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol