Silivri Facebook
banner88

Köye Haberler
 
Çay bahçesinin süpürgesi bitmiş, az sonra reisler çaylarını isteyeceklerdir. İlk çay her zaman fikri reisindir. Birazdan Balık mezatı başlar  her motor tuttuğu balığı getirir, limanın üstüne dizer kaplarını. Hulusi amca, Canavar muharrem kıyasıya kapışacaklardır. Ne güzeldi dostluklar. Çaylar tazelensin..
 
Sabah altıda gelir gelmez de radyoyu açardık.
 
Daha açar açmaz da; Demirbank Hayırlı işler dilerdi.
 
Birazdan çiftçi dostlarımız da gelir. Akşamdan sırada bırakılan römorklar, gün içinde boşalacaktır.  Radyoda saat  sabah yediyi vurur; dikkati çekecek bir tonda vurur üstelik. Guuk, gukuk guuuk. Diye! Tok bir sesle dikte eder gibi. Spiker; “Köye Haberler” demiştir. İşte o sese bütün çay bahçesi dikkat kesilir. Kuşlar ötmez,  rüzgar susar ve de çay karıştırılmazdı bile. “Köye Haberler”, ihtiyarlar başlarını hafifçe yukarı kaldırarak, dinlediklerini belli ederler, muhabbetleri biterdi.. .
 
Spiker:
“Başbakan Bülent Ecevit  her zaman üreticinin yanındayız dedi. Üreticiyi kollamalıyız”.
 
Masadakiler birbirlerine bakarak, başlarını sallar ve  onay verirlerdi.
Henry Kisinger  Türkiye’ye  gelmiştir ve Başbakan için,30 ay sonrasına verilen, ABD başkanı ile  görüşme randevusunu müjdeliyordu. Türk askeri’nin Kıbrıs’tan bir an önce çıkmasını istiyordular. ABD başkanı haşhaş tarlalarını bombalarız diye haber göndermiş. Başbakan Ecevit restini çekmişti. O Karaoğlan’dı halkın gözünde! Süleyman Demirel muhalefetteydi  ve dört defa gitmiş beşinciye gelmenin yollarını arıyordu.
 
Spiker:
Ana muhalefet partisi başkanı Sayın, Süleyman Demirel ülkenin içinde bulunduğu durum için bakın ne dedi? “
Hükümetin başı bednamdır , ülkede kuyruklar uzuyor., mazot vardı da biz mi içtik? Şeker yok, tüp yok, biz gelirsek yok diyene bir kamyon gönderirim. Bizi iktidar yapın Gübreyi 60 kuruş ucuza alın” Çay bahçesinde bir anda bir uğultu yükseldi. Çiftçiler arasında yüksekle sesle tartışmalar yaşanıyordu. Sonbaharın sonunda Ecevit iktidarı kaybedecekti 150 kuruş zam yaptığı buğdayın( bir lira idi 2,5 lira olmuştu) 60 kuruşluk gübresinden gidecekti.
 
Haberler bitince muhakkak kımıl zararlısının zararlarından bahsedilir. Küçük bir skeçle ilaçlamanın faydaları anlatılır. Oyunda, Tarlasını ilaçlamayan Hasan dayının durumuna üzülen köylüler olurdu. Ya da; orman köylülerine, ormanı korumaları gerektiği anlatılırdı Bedia Akartürk’ten bir Kırşehir türküsü dinlerdik:
Kesik çayır biçilir mi/ Soğuk sular içilir mi/ Bana yardan geçti derler/ seven yardan geçilir mi/ 
 
Böyle biterdi Köye Haberlerimiz . Çaylar tazelensin..
 
         Saat tam 08.00  Türkçe sesli hafif müzik programı girerdi devreye. Nil Burak Yalnızım ben yalnızım, ile başlar. Hümeyra sessiz Gemisi ile  veda ederdi. İnceden bir meltem denizi hareketlendirir. Martılar peşine takıldığı bir tekne ile beraber uzaklara yolculuk ederlerdi.
 
Çay bahçesinde Kahvaltılar yapılmış olup, artık. sabah kahvesi saatleriydi. Hamdi reis, Emin Reis, Cemal Reis bir masada. Sür cezveleri ocağa usta. Hepsi yandan çarklı olsun. İskelenin üstünde Tarzan Reis (Hüseyin reis) gözü enginlerde.Okumaya çalışıyor havanın gelmişini geleceğini. Kemal Reis, birkaç dostuna  denizin nasıl hızla kirlendiğini anlatırdı. Böyle başlardı bir günümüzün sabahı ve Radyoda  tok bir ses  “ radyo tiyatrosu”  diye anons ettiğinde anlardık ki sabah bitmiştir.  
 
 -Radyo tiyatrosu!                                                                                                                           
 
Yağmurlar nereye yağar, Eser, Hidayet Karakuş, Efekt, Ejder Akışık, Oynayanlar: ağa, Rüştü Asyalı,  kahya, Atilla Olgaç, jandarma Başçavuş, Fikret Engin, 1. köylü, Pekcan Koşar 2. köylü ..diye geçip giderdi işte sabahlarımız. Böyle idi  bu küçük sahil kasabasının insanları, hepsinin gözlerinde yemyeşil umutları ve önlerinde masmavi bir yaşamları vardı.
 
 Akşamüstü aileler gelir, masalarına oturur karşılıklı laflarlardı. Herkesin masası ayrı idi, örneğin sağ tarafta  3. sıranın 3.masasında salkım ağacının dibinde iki liseli kızımız gelirdi. Belma ile berrin
Sol tarafta 2.sıranın 1.masasını sormayın.  O masa belediye otobüsü gibiydi. Gelen giden bir kalabalık, bir kalabalık olurdu ki  anlatamam. Yanlış anlamayın o gelenler gidenler hep aynı idi, her gün aynı kişiler; Ayşen, Muazzez, Refiye, şule,  Canan, Nalan Ayfer.
1. sıranın 1, masası tanıdık bir aileye aitti.Saim Aslan ve eşi gelirdi. Geç gelirdi bu aile ama bilirdi oradakiler, muhakkak geleceklerini. Kimse kimsenin yerine oturmazdı.
 
Hemen iki masa arkada oturanlara ne demeli  O yılların genç Delikanlıları; Turgay , Nejat, Halil, Semih,  hemen arkalarında,  Osman’la Tuncay oturur Birazdan yanlarına bakkal Süleyman gelecektir. O gelince üçlü tamamlanır Bahçede; neşeden, kahkahadan geçilmezdi.
 
İşte böyle dostlar, bazı geceler körler cemiyeti gelir.Konserler verilir,açık arttırma yapılırdı. size daha ne anlatayım. Güzellik yarışması bile yapılırdı. O yıllarda, Hoovver elektrik süpürgeleri yeni çıkmıştı.Tanıtım amaçlı bir konser yapılmıştı. O gece birde Hoovver güzelimiz seçilmişti.
Masalarda, hesap ödemek için birbiriyle yarışırdı bu insanlar ve bu insanlar  500 kişilik bir aile idi bizim çay bahçemizde.
 
DÜKKAN SENİN KÖŞESİ:  (Fuat Bulcan BİRCAN’dan Mektuplar )
Herkesi selamlayarak söze gireceğim ama ilk sözüm sana Lütfü Kardeş, Dükkanı bize kiraladın, iyi hoş kirayı da peşin aldın. Sonra kalktın yayına Bir aşk hikayesi  koydun, pehlivan tefrikası gibi be kardeşim. İki haftadır sıra gelmiyor Dükkan kapalı. İşin şakasındayız tabi ki! Lakin Cesaretine Hayranım tebrik ederim seni.
Rahmetli babam dükkan komşumuz Yasef’e Takılırdı; Yasef Filanca senin için iyi konuşmuyor derdi. Yasef babama döner bre Ahmet bana adam söyle derdi. Geçmişteki zamanda, siyasette ne olacağını 3 ay evvelinden söylerdim. Belki duymuşsundur, geçmişte bir seçim öncesi ne olacağını şu meydanda söyledim herkese  Bir Siyasi kardeşimin ağabeyi benimle otomobiline iddiaya girdi kaybetti tabi ki. Eh sonrada kıvırdı bu arkadaş. Toplum hata istemez lütfüm! Siyasette Döneklik olmaz  Daima bir çizgin olacak ve o çizgini bozmayacaksın Görmemişin oğlu olup ta oğluna da yara verme.İşte siyaset budur. Hizmet için gelenler bilsinler ki ters bir şeylerin gittiğini görürsem yazarım. Bak, mesela dün akşam televizyon seyrederken kanepe de içim geçmiş  bir rüya görüyorum. Benim Dükkanın karşısındaki Çınar ağacı konuşuyor,  Koş komşu koş, eteklerim yanıyor, eteklerim yanıyor. Kan ter içinde uyandım. Dükkana bir şey mi oluyor ? Dedim. Kalktım çarşıya indim. Dükkan da her şey yerli yerinde kapı da kapalı. İçime kurt düştü ya! Birde çınarın eteklerine bakayım dedim. O da ne? Belediyenin diktiği Güller kurumak üzere. Yanmış zavallılar o gece teneke, teneke su taşıdım. Böyle mi olmalı? Altı tane başkan yardımcısı var.Park, bahçeler müdürlüğü var Araçlar amirliği var. Yaşatmak önemli olan yaşatmak. Siyaset nankördür derim. Sevgi dolu, şefkatli, olun derim. Sadece Yapmış olmak  için bir şeyi ortaya çıkarmayın. Çıkardığınızın da arkasında olun. Birde yetimi kollayın derim.
Haftaya görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
 
HAFTANIN FIKRASI DEĞİL, YILLARIN GERÇEĞİ
Konu : ABD, Atatürk Ölünce Ne Yaptı? 
Tarih: Şubat 1923
 
Yani; Kurtuluş Savaşından dört ay sonra,
Yani; Cumhuriyetin ilanından dokuz ay önce.
 
Mustafa Kemal, Amerikan milletine hitaben, Lozan Konferansının kesintiye uğramasının ardından, ABD Senatosuna aşağıdaki mektubu göndermiştir:
 
“Büyük Amerikan Milletine,
Siz zulüm ve zorbalığı kendi vatanınızdan uzaklaştırdınız. Siz, uzun ve kanlı bir mücadeleden sonra kendi özgürlük ve bağımsızlığınızı kazanarak halk egemenliğine dayanan demokratik bir devlet ve güçlü bir uygarlık kurdunuz.
Yer kürenin diğer tarafında diğer bir ulus var ki, o da aynı özgürlük, aynı bağımsızlık ve aynı demokrasi uğrunda mücadele ediyor, kan döküyor. Bu ülkünün arılık ve yüceliğine karşı düşüncelerinizi yanıltmak istiyorlar. Bu propagandayı yapanlar, ya birtakım cahil tutucular veya yeni kazandığımız özgürlüğü kaldırmak ve bizi ondan mahrum etmek isteyen gizli ve açık düşmanlarımıza alet oluyorlar. Yalanlara ve iftiralara inanmayınız.
Özgürlük ve bağımsızlık uğrunda savaşan ve tıpkı sizler gibi dünyada ilerleme ve adaleti sağlamak için samimi bir surette mücadele eden Türk halkına kalbinizi açık bulundurunuz.”
Gazi Mustafa Kemal
 
Bu mektup, Amerikan Senatosu'nun 26 Şubat 1923 günkü oturumunda, Senatör Mr. Oven'in önerisi üzerine, okunarak zapta geçirilmiştir. Bundan dört hafta sonra, Mustafa Kemal, ünlü 'TIME' dergisine kapak olmuştu.
Bu 'Dostluk eli'ne, en anlamlı (!) cevap, tam onbeş buçuk yıl sonra geldi.
10 Kasım 1938'de, Türk Milleti, acıların en büyüğünü yaşıyordu; Atatürk ölmüştü.
Durum, bütün ülkelere resmen bildirildi.
Afganistan'dan Finlandiya'ya, Japonya'dan Letonya'ya kadar bütün ülkeler cenazeye en üst seviyede heyetlerle katılacaklarını bildirdiler.
Atatürk'ün en çok savaştığı ülke İngiltere, özel bir 'zırhlı' ile gönderilen ve başında, onun Anafartalar'da denize döktüğü kıtaların komutanı Mareşal Lord Birdwood ve İngiltere'nin Akdeniz Filosu Başkomutanı Oramiral Dudley Pound olmak üzere kalabalık bir heyet ve12 subay 160 erlik bir tören kıtası ve 56 mevcutlu bir bando ile katılırken, dünkü 'düşman' Yunanistan, başında Başbakan Metaxas olmak üzere, 12 kişilik yüksek bir heyetle cenaze töreninde bulunacağını açıkladı.
 
ABD'den ise, uzun süre cevap gelmedi. Sonunda, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Protokol Dairesi, 18 Kasım 1938'de, Ankara'daki Büyükelçiliği'ne gönderdiği yazıda, törende ABD'yi, sadece Büyükelçi'nin temsil edeceğini bildiriyordu.
Yazıda, asıl enteresan (!)olan ifade, şöyle idi:
“...ABD Büyükelçiliği'nden alınan bir telgrafta Amerikan Hükümeti adına cenaze töreninde kullanılmak üzere, 300 dolarlık bir çelenk yaptırılması için büyükelçiliğe yetki verilmesi önerilmiş; ancak ABD Dışişleri Bakanlığı bu bedeli yüksek bulduğundan, büyükelçiliğe 200 dolar harcama yetkisi verilmiştir'.
 
Not: ABD, Lozan Antlaşması'nı tanımayan ilk ve tek ülkedir..
 
HAFTANIN ŞARKISI
Nihâvend
Bestekâr : Kamuran Yarkın
Güftekâr : Doğan Işiksaçan
 
Sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin
Rüzgarların önünde kuru bir yaprak gibi sürükleneceksin
Şefkat nedir, aşk nedir, ömrünce bilmeyeceksin
Rüzgarların önünde kuru bir yaprak gibi sürükleneceksin
 
GÜZEL SÖZLER
İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir at gibidir ne dizginden anlar ne de söz dinler.
KONFÜÇYUS
 
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol