Bunlar Pazar içinden aklımda kalan birkaç esnaf adı. Balıkçıları, halıcıları, kuyumcusu ve manavlarıyla cıvıl cıvıl bir köşeydi. Kasabanın en canlı yeri idi ve her mevsimi bir başka güzeldi Pazariçinin. Okuldan çıkan çocuklar “Savaş Markete dondurma geldi!” çığlıklarıyla Pazariçine doğru koşuşturunca yazın geldiğini anlardık. Yeşil papaz eriği ilk orada tezgaha düşerdi, her mevsim ayrı bir balık güzeli arz-ı endam ederdi tezgahlarda. En güzel midye dolması da oradaydı, paça çorbası da…
Bina yapılırken civardaki apartmanlar hasar görmüş, konu mahkemeye intikal etmiş, yargı süreci hala bitmemiş. Kasaba halkı da kıyıda volta atıp gezmeyi bu heyulanın içinde dolaşmaya tercih ettiğinden kocaman çarşı bomboş kalmış.
Herkes bu çarşının asla eski pazariçi gibi şen şakrak bir yer olmayacağı kanaatinde. Tıpkı artık eski dokusunu büyük ölçüde kaybetmiş Kale mahallesinin eskisi gibi olamayacağı gibi.
. .
Gündemi takip etmekle etmemek arasında bir yerde asılıyım.Öğrenmek ıstırap veriyor, öğrenmemek ise vicdan azabı. “Seninle olmak dertnak eder beni, seninle ayrılmak helak eder beni” diyen şairin durumundayım. Herkes ille bir şey demeliyim, ille akıldanelik etmeliyim havasında ya, bu hava lodos misali eklemlerimi ağrıtıyor. Ege taraflarında kullanılan bir atasözü içinde bulunduğum ahvali çok güzel ifade ediyorsa da başbakanımızın dediği gibi yeri değil, demeyeyim.
Oturduğum bütün masalarda siyaset konuşuluyor, girdiğim her yerde siyaset, karşılaştığımız herkesin dilinde siyaset. Bütün boş adamlar gibi mavi kasabanın sevimli sakinleri de siyaseti seviyor.
Çok ilgiliyiz siyasetle, gereğinden çok içindeyiz işin.