Silivri Facebook
banner88

Silivri Ceza Evi'ndeki Ergenekon duruşmasından geliyorum...
İç salona girmeden son bir arama daha vardı, cihazdan geçip bekleme salonuna girdim, yakamda basın kartını gören görevliler ‘duruşma başladı içeri girebilirsiniz’ dediler. İçeri adımımı attığımda bir görevli yer göstererek oturmamı sağladı. Şunu hemen belirteyim ki salona girene kadar, uzman ve çeşitli rütbelerdeki subayların kontrolü çok disiplinli ve nazikçe. Salonu ve oturma düzenini sizlere aktarayım.
 
Salon dik dörtgen şeklinde “Adalet Kayıtsız Şartsız Milletindir’’ yazısının alt kısmında Hakim Köksal Şengün ve diğer hakimler oturuyor. Hakimlerin sağ tarafında iki savcı var ve belirli periyotlarla iddianameyi okuyorlar. Orta kısmın ön taraflarında tutuklu yargılananlar var, sayıları 46 olarak verilen tutukluların 42’si hazır vaziyette. arka tarafta ise sayıları 42 olarak verilen tutuksuz yargılananların 11’i hazır. Her iki yan tarafta avukatlara ayrılmış durumda, otuz beş kişilik yerler bunlar. Önce toplam 11 Avukat ile başlayan toplantıya daha sonra 8 avukat daha katıldı. Arka tarafta basın ve ziyaretçilere ayrılan kısım var. Toplam 80 kişilik bu bölümde yer, yer boşluklar mevcut. Ön tarafta iki,  gazetecilerin önünde de bir olmak üzere üç ekran mevcut. Bu ekranlarda iddianameyi okuyan savcı, salon, dış salon gibi görüntüler bazen tek, bazen dörtlü olarak aktarılıyor. Savcının iddianameyi okuduğu bir sırada Hakim Şengün devreye girerek sonradan salona giren Avukat ve tutuksuz yargılananların kimlik tespitlerini yaptırmaya başladı. Yeni bir davalı gazetecinin kimlik tespiti yapıldığında ilginç ifadeler yer aldı. Dört yıldır çalışmadığını belirten gazeteci, sosyal bir güvencesi olmadığını söyledi. Biraz tepkili konuşunca Hakim tarafından uyarıldı.
 
   Bugün Muzaffer Tekin, Alpaslan Aslan, İsmail Sağır, Erhan Timuroğlu isimli şahıslara ait iddianameler okundu.
Benim bu duruşmalara katılmak istememin, aslında çok ayrı bir nedeni vardı. Çocukluğumda Yassıada’da yargılanan emniyet mensubu babamın duruşmaları gözümün önünden gitmiyordu. Ailece o zaman tek bir verici olan Ankara Radyosu’ndan duruşmaları dinler ve çok üzülürdük. Ertesi gün Adalet Gazetesi’nde okurduk duruşmaları. Rahmetli babam 219 sicil nolu, evet yanlış yazmadım ve yanlış okumuyorsunuz sadece 219 sicil nolu Atatürk’ün kurduğu polis teşkilatının ilk polislerinden ve yine Ulu Önder Atatürk’ün ilk atlı korumalarından. Zamanla İsmet İnönü’nün yakın koruması, Uşak hadiselerinde alnına yediği kaya parçası ile ölümden dönen kişi. Daha sonra Adnan Menderes’in koruması… 1960 İhtilalinden sonra bazı suçlamalarla Yassıada’ya götürülen, 1.87 boyunda, pehlivan lakaplı, gözü pek, kimseden korkmayan, hatta yargılandığı mahkemede bile ifade vermek istememesinden mahkum olan, sevgili babam Hacı Mehmet Davutoğlu'nu yad etmek için gittim bu duruşmalara. Hani hep deriz ya! Bir aile öyle veya böyle dağıldı mı? Olan çocuklara olur diye. Babam 3.5 yıla mahkum olup o zamanki infaz yasasına göre 18 ay Adana Ceza Evi’nde yatması ile büyük bir özlem başlamıştı bizde. Ankara’dan Adana’ya gidecek yol paramız yok. Orada yatacak yerimiz yok. Eski Turizm Bakanı Avukat Barlas Küntay’ın babası, o zamanki Ankara Emniyet Müdürü İsmail Küntay’ın ( Yassıada’da 3.5 yıla mahkum olmuştu) sokakta kalmıyalım diye bize tahsis ettiği ev… Bir gün evimizin önüne gelen son model üç araba ile yiyecek ve giyecek getiren Adanalı İsmail Kulak, Ramazan oğulları ve Ceyhan’lı Özsırkıntı ailesi… Onların bıraktığı tarihsiz otobüs biletleri ile babamı ziyaretlere gidişimiz… Hepsi gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti.
Şimdi bütün bu olayları niye yazdım biliyor musunuz?
Geçen hafta mailime gelen bir yazı ile, yargılanan babasını ( ismi bende mevcut) uzun zamandır göremeyen Melis isimli 14 yaşında ki bir kız çocuğunun, ne olur babamı görmek istiyorum, onu çok özledim, bir kez görsem yeter, bana yardımcı olunuz, yakarışları…
Olan çocuklara oluyor dedim ya!
Sevgilerimle.
Cihangir DAVUTOĞLU

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol