Silivri Facebook
banner88

Alevilik sorunu AK Parti'den öncede vardı

Haber MERKEZİ

Gazeteci Yazar Erdoğan Aydın Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneğinde düzenlenen söyleşiye katılarak çarpıcı açıklamalarda bulundu. Aydın yaptığı konuşmada Alevilik sorununun AK Parti dönemi öncesinde de var olduğunu söyledi ve “Türkiye’de laik bir anlayış yok” dedi.
Bir süre önce adı Alevi Kültür Dernekleri olarak değiştirilen Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği Silivri Şubesi, önceki akşam araştırmacı yazar Erdoğan Aydın’ı ağırladı. Alevilik konulu bir söyleşi gerçekleştiren Aydın, Aleviliğin tarihsel sürecini ve günümüz koşullarında yaşanan sorunlarını masaya yatırdı. Dernek binasında yaptığı konuşmada ezberletilmiş resmi tarihin dışında bilgiler veren yazar, yaptığı tanımlar ve getirdiği önerilerle dinleyenleri sarstı.

Sözlerine, zorunlu din derslerinin kaldırılması gerektiğini vurgulayarak başlayan Aydın, “Zorunlu din dersleri belli bir kesimin inancına yöneliktir” dedi. Diyanet İşleri bütçesinin 6 bakanlığın toplam bütçesinden daha fazla olduğunu belirten araştırmacı yazar, Diyanet İşleri’ni şu sözlerle eleştirdi: “Sadece Alevilerin, Hıristiyanların, Musevilerin, ateistlerin değil, Sünnilerin de başına bela edilen bir kurumla karşı karşıyayız.”

Araştırmacı yazar Erdoğan Aydın, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Türkiye’de Alevilik sorunu var”

“Alevi sorunun yaşandığı bir ülkede, aynı zamanda bu ülkenin çok büyük bir çoğunluğu yoksullukla, eğitimsizlikle karşı karşıya demektir. Bir ülkede Alevi sorunu varsa, o ülkede başka milletten insanlar da sorun yaşıyor demektir; nitekim bu ülkede bir Kürt sorunu vardır. Bu ülkede bir zamanlar bizim gibi yaşamakta olan örneğin gayrimüslim insanlar, bugün yaşayamaz hale gelmekte; kendilerini ifade etmeye kalktıklarında da Hrant Dink’in başına geldiği gibi ensesinden kurşun sıkılmaya çalışılmaktadır.”

“Türkiye laik değildir!”

“Türkiye’de Alevi sorununun çözümü mümkündür. Türkiye’deki Anayasa –ki dünyanın tek darbe anayasasıdır. 12 Eylül’ün yapmış olduğu bu anayasanın bile kabul etmek zorunda olduğu bazı evrensel hukuk kuralları var. Örneğin bu anayasanın ikinci maddesinde deniliyor ki; ‘Türkiye sosyal, demokratik, laik bir hukuk devletidir’. Oysa Alevi sorununun varlığı, Diyanet İşleri’nin varlığı, Ramazan aylarında yaşadığımız açık ve açık olmayan baskılar ve diğer bir dizi sorun, Türkiye’nin anayasada yazıldığı gibi ne laik bir devlet olduğunu, ne sosyal bir devlet olduğunu ne de hukuk devleti olduğunu gösteriyor.

Başka alanlarda da bize acı yaşatan bir rejim, Alevi kimliğine de baskı yaşatmak konusunda elinden gelen her şeyi yapıyor.”

“Sorunlar Ak Parti döneminden önce de vardı”

Araştırmacı yazar Erdoğan Aydın, Alevilerin başta kimliklerini gizleme sorunu olmak üzere yaşadıkları tüm sorunların, AKP’den önce de var olduğunu hatırlattı. “AKP zihniyeti, Türkiye’nin görüp göreceği en antidemokratik zihniyetlerden biridir” diyen Aydın, “Alevi sorununun sadece AKP’den kaynaklandığı gibi bir yanılgıya düşmek, sorunun 12 Eylül Anayasasıyla olan ilgisini unutmak, sorunun milliyetçi kışkırtmalara sahip zihniyetlerden kaynaklandığını unutmak, bizi çok büyük bir yanılgıya sokacaktır” şeklinde konuştu.

Alevilerin seçim anlayışı

Yazar Erdoğan Aydın, Alevilik konusuna geçmeden önce, örgütlü Alevi toplumunun, yaklaşan yerel seçimlerde izlemesi gereken yola da değindi. Aydın, şunları söyledi: “Bize belediye meclis üyeliği için, belediye başkanlığı için veya genel seçimlerde oy istemeye gelen herkese; hangi partiden, hangi kimlikten, hangi görüntüden olursa olsun yapmamız gereken şudur: Bize AKP’yi gösterip, yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmek isteyen zihniyetlere prim vermememiz gerekmektedir. Eğer bir parti; Madımak Oteli’nin müze yapılması için uğraş vermiyorsa, zorunlu din derslerinin kaldırılmasını programına koymuyor ve bunu her yıl bütçe tartışmalarında gündeme getirmiyorsa, ‘Diyanet kalkarsa Nakşibendîler gelir’ gibisinden yanlış bir ifadeyle Diyanet’i savunuyorsa bir parti, o partiye oyumuzun kolayca verilmemesi gerektiği bilincinde olmamız lazım. Bunun sonucunda elde edilecek şey şudur: Ankara’da yapılan Büyük Alevi Yürüyüşü mitingi sonucunda da gördüğümüz gibi, meclisteki tüm partilerin; bizi Maraş’ta yakanların da Sivas’ta yakanların da birlikte, Alevi sorununun varlığından söz etme zorunluluğunu da beraberinde getirecektir.”

“Aleviler örgütlenmeye başlıyor”

Yazar Erdoğan Aydın, son dönemde binlerce Alevi Derneği kurulduğuna dikkat çekerek, bu derneklerin kurulma sebebini “Alevilerin, üzerlerindeki korku baskısını kırdığını gerçeğiyle karşı karşıyayız” sözleriyle açıkladı. Yazar Erdoğan Aydın, 1993 Sivas Katliamı ve 1995 Gazi olaylarının, Alevilerin örgütlenme süreçlerine ivme kazandırdığının da altını çizdi.

“Madımak’ı yakanlar farklı bir tipten insanlardır”

Konuşmasında Sivas katliamına da değinen Aydın, Madımak Oteli’ni yakanları şu şekilde tarif etti: “Madımak’ı yakan insanlara bakıyoruz. Aslında bizim gibi sıradan insanlar, bizim gibi yoksul insanlar, bizim gibi belki işsizlikten çocuğunu okutamamış, ekonomik sıkıntı yaşayan insanlar. Görüntüleri ve ekonomileri bizim gibi, sınıfsal olarak bizim gibiler fakat başka bir zihniyete sahipler. Bu zihniyet; birilerini yakarken ‘Allahuekber’ diyebilecek kadar vicdanlarını kaybetmiş bir zihniyet. Bizim gibi benzer ekonomik ve sosyal sıkıntılarla yaşıyor olmalarına rağmen; bir başka insanı yakabilecek, onun çığlıklarını duyarken bundan sevinç duyabilecek, onların etlerinin kokusu gelirken buradan hareketle cennete gideceğini düşünebilecek kadar başka bir insan tipi yaratılmış. Bu insan tipi tarihin her döneminde hep olmuştur.”

“Osmanlı Devleti Alevi inançlı bir devletti”

Yazar Erdoğan Aydın, konuşmasına Aleviliğin tarihsel sürecinden bahsederek devam etti. Alevilerin tarihleri boyunca devlet ve otorite baskısı gördüğünü yineleyen Araştırmacı Yazar Erdoğan Aydın, baskı nedenlerini şu sözlerle dile getirdi: “Bu ülkede adaletten söz edenler, eşitlikten söz edenler, kadın erkek eşitliğini savunanlar, başka inançtaki insanların katledilmesi gerektiğine karşı çıkanlar, ‘yetmiş iki millet birdir bize’ diyen insanlar kendilerine Alevi dediler ve Alevi inancı böyle bir inanç olarak şekillendi. Bu inanç sistemini Osmanlı hiç sevmedi. Çünkü antidemokratik olan tüm devletlerin ortak özelliği başta kendi halkını sömürmek ardından gücü yetiyorsa etrafında bulunan ülkelerin topraklarına ve varlıklarına el koymaktır. Bu devlet zihniyetinin bu topraklardaki ifadesi olan Osmanlı, bu baskıya ve sömürüye karşı bir anlayışı olan Alevi toplumunu sevmedi. Üstelik Alevi inançlı bir halkın içinden çıkmış olmasına rağmen…”

Yazar Aydın, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu topraklarda ilk devlet kuruluşlarının çoğu, kendilerini Alevi, Kızılbaş vb şekilde ifade eden bir halkın üzerinde kuruldu. Örneğin Osmanlı’nın kuruluşunda adı geçen Şeyh Edebalı isimli kişi, aslında Baba İshak ayaklanmasından sağ kurtulan gençlerden biri; yani tıpkı Hacı Bektaş gibi. Osmanlı daha sonra, içinden çıktığı Alevi toplundan uzaklaştı. Çünkü kâfir ilan edilen, başka inançtan olan insanların topraklarına kılıç zoruyla el koyuyorsunuz ve onların mallarına el koyuyorsunuz. Bu toprakları işgal etme ve mallara el koyma anlayışını, Alevi inancı içinde gerekçelendiremezsiniz. Ama şeriat hukuku içinde bunun bir hak olması bir yana, Müslüman olmanın zorunluluklarından biridir.”

“Alevilikte namaz ve oruç yoktur”

 Araştırmacı yazar Erdoğan Aydın, Alevi tarihinin hiçbir döneminde namaz gibi bir ibadetlerinin bulunmadığını, ibadet yeri olarak camiyi kullanmadıklarını, ramazan orucu ibadetinin Alevi inancında yer almadığını da belirtti. Yazar Aydın, oruç ibadetinin Alevi toplumunda Muharrem Orucu, Hızır orucu biçimiyle bulunduğunun altını çizdi. Alevi inancıyla Sünni inancı arasındaki farklara da değinen Aydın, şunları söyledi: “Alevi inancında kadın, erkekle eşit haklara sahip olarak toplu ibadetlerde yer alır. Şeriat hukuku evlilik, boşanma gibi kararları hep erkeğe vermiştir. Boşanma sonrası çocuk kayıtsız şartsız babaya düşer. Mahkemeye gittiğinizde iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine eş sayılır. Miras hukukunda erkeğe 2 pay düşerken, kız çocuklarına 1 pay düşmektedir. Yani her halükarda erkek kadının üstündedir. Buna karşın Alevi inancı gerek hukuksal gerek ibadet yönüyle kadınla erkeği eş düzeyde tutan bir anlayışa sahiptir.”

“Siyasal İslamcıların laikliği çiğnemesi çok normal”

Aydın, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Alevi inancını meşru bir inanç olarak kabul etmeyen bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz. Anayasasında laik olduğu söylenmesine rağmen, laiklik kelimesi etrafında kıyamet koparılıyor olmasına rağmen, laikliğin sistematik bir şekilde çiğnendiğini görüyoruz. Siyasal İslamcıların laikliği çiğnemesi çok normal; ancak en çok da ‘laiklik elden gidiyor’ diye bağıranların laikliği çiğnediğini görüyoruz. Bu ülkede daha 5 sene öncesine kadar Alevi ismiyle, Hacı Bektaş ismiyle bir dernek kurmak mümkün değildi. 2002 yılında Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği ismiyle kurulan bir kurum, mahkemede ‘bölücülük’ suçlamasıyla kapatıldı. Mahkeme karar vermeden önce iki yerden görüş istiyor. Bunlardan biri olan Diyanet İşleri, ‘Bu bir bölücülüktür, bizim hukukumuza terstir. Diyanet bütün Müslümanlığı ifade eder, Aleviler de Müslüman’dır zaten, uygun değildir’ diyor. Görüş alınan ikinci kurum, Diyanet’le aynı şeyleri söylüyor. Bu kurum da Genel Kurmay Başkanlığı’dır.”

Alevilik nedir?

Söyleşinin ikinci bölümüne geçildiğinde, Araştırmacı Yazar Erdoğan Aydın, Aleviliğin çıkış noktasını ve Hazreti Ali ile Alevilik arasındaki ilişkiyi anlattı.

Aydın, Aleviliği şu şekilde tanımladı: “Zorla Müslümanlaştırılan başka inançlardaki halkların, kendini ifade ediş biçimidir Alevilik. Yani Emevilerin ve Abbasilerin ordularıyla zorla Müslümanlaştırılmaya çalışılan halklar, kendi eski inançlarıyla yeni süreçte birbirlerinden öğrendikleri şeyden Aleviliği yarattılar. Alevilik zaman içinde oluştu. Bu inancın içinde; Eski Türklerden, Şamanizm’den, Buda inancından parçalar görüyoruz. Kürtlerin eski inançlarından, Zerdüştlükten parçalar görüyoruz. Anadolu’da o dönemde yaşamış Hıristiyanlıktan parçalardan görüyoruz. Müslümanlıktan parçalar görüyoruz. Anadolu Aleviliğinin bugün temel şartı olan ‘Eline, beline, diline hâkim ol’ düsturu, bin yıllarca öncesinde Mani inancıyla yaşayan toplumun düsturudur. Öte yandan sazın kutsanmasını sadece Orta Asya’da değil, Hitit uygarlığında da görüyoruz. Oysa saz, resmi İslam kültüründe kesinlikle yoktur; hatta haramdır. Buradan şu çıkıyor: Aslında İslam’dan bir şeyler var, diğer inançlardan da bir şeyler var. Ancak Aleviliğin İslam’ın bir kolu olmadığını savunan bir yazar olarak Aleviliğin başlı başına bir inanç sistemi olduğunu söylüyorum.
Yazar Erdoğan Aydın, bugünkü Alevi inancında bahsedilen Ali isminin, Hazreti Ali’nin çok daha ötesinde geniş bir kavramı ifade eden bir anlam taşıdığını söyledi. Aydın şu şekilde konuştu: “Kendilerini zorla Müslümanlaştırmaya çalışan Muaviye zihniyetine karşı, Ali’yi ve çocuklarını öldüren zihniyete karşı Ali’yi alıp kendilerinin bir parçası, yüreklerinin bir parçası yapmışlar. Anadolu Alevileri şöyle demişler: Ali, şahsiyetleri aşan bir isimdir. Alevilikteki Ali, peygamberin damadı olan Hazreti Ali’dir ama yalnızca ondan ibaret değildir. Aynı zamanda Hacı Bektaş olarak gelmiştir, Şah İsmail olarak gelmiştir, Yunus olarak gelmiştir. Yani tarifimiz hem Hazreti Ali’yi içeriyor hem de Hazreti Ali’ye sığmıyor. Yani ‘En-el hak’ diyen zihniyetin kendisidir Ali.”

Ali ve on iki imam, 1.500’lü yıllardan sonra ortaya çıkıyor!

Yazar Erdoğan Aydın, günümüz Aleviliğinde çok önemli bir yeri olan Ali ve On İki İmam inancının 1.500’lü yıllardan sonra ortaya çıktığını söyledi. Aydın, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Bektaşi dergâhının 1.510’lara kadarki döneminde On İki İmam inancı yoktur, Ali eksenli bir inanç yoktur, on iki eksenli bir mimari yoktur, on iki hizmet eksenli bir cem tören biçimi yoktur. Alevi geleneğini felsefi anlamda en önemli isimlerinden biri olan Yunus Emre’de Ali geçmez. Ama 1.500’lü yıllardan sonra, mesela Pir Sultan Abdal’da neredeyse Ali’siz hiçbir deyiş geçmez. Alevilik üzerinde araştıran pek çok tarihçinin üzerinde anlaştığı bir gerçeklik var: Anadolu Aleviliğinde Ali; aslında Şah İsmail üzerinden, Şah İsmail’le Yavuz Sultan Selim arasındaki kavga döneminde hızla yaygınlaşan bir semboller bütünüdür. İnanç aynı inanç ama bu inanç kendisini Ali ve On İki İmam üzerinden ifade etmiyordu. Acem topraklarında yaşayan Şah İsmail ve Erdebil Ocağı, İslam’ın Şii mezhebinden, On İki İmamcı, Alici mezhebinin içinden gelerek oradaki öğeleri sembolleştiriyor ve o semboller Anadolu’nun Türkmenleri, Kürtleri tarafından benimsiyor. Nasıl bu kadar benimseniyor? Çünkü Osmanlı’ya karşı Ali’de o sembolü buluyorlar.”

Din dersleri neden kaldırılmalı?

Yazar Erdoğan Aydın, daha sonra soruları cevapladı. Yazar Aydın, okullarda okutulan zorunlu din derslerinin kaldırılmasına yönelik talebin temellerini şu sözlerle anlattı: “Sünni geleneğin içinden batın düşünceli insanlar çıkmıştır. Mesela Farabi gibi, İbn-i Sina gibi… Bugün okullarda ‘büyük din bilgini’ diye Gazali adından söz ediyorlar. Çok önemli bir filozoftur. Ama bu filozof, gerici softanın tipik ifadesidir. Gelişkin bir zekâ, gelişkin bir felsefi kavrayış olmasına rağmen İbn-i Sina’yı, Farabi’yi kâfirlikle suçlayan bir geleneğin en önemli ismidir. Yine ders kitaplarımızda ‘Çok büyük din bilgini’ olarak Ebu Suut anlatılır. Ebu Suut’un bırakın Anadolu’daki binlerce Alevi hakkında ölüm fetvası üretmesini, bu toprakların en hümanist insanı Yunus Emre’nin dahi doğrudan ismini anarak ölüm fetvası vermiştir. Yunus’un deyişlerini okuyanların öldürülmesinin caiz olduğunu söyleyen bir isim. Ama bize okullarda farklı öğretiliyor, böyle düşünmeyen öğretmenlerin de çocuklara böyle öğretmelerini dayatan bir sistemle karşı karşıyayız.”

“Akp’nin sorumlusu rejimin kendisidir”

Geçtiğimiz haftalarda yapılan Büyük Alevi Yürüyüşü sonrasında AKP hükümeti tarafından hayata geçirilmek üzere oluşturulan projede ‘Cemevlerine yasal statü kazandırılması’, ‘Alevi dedelerine maaş bağlanması’ gibi konuları değerlendiren Erdoğan Aydın şunları söyledi: “AKP aslında tarih boyunca Alevileri ortadan kaldırmaya çalışan bir zihniyetin, Alevileri sapık görmüş bir zihni dünyanın arka planıdır. Bu zihni dünya bugün Aleviliği kabul etme noktasına geldiyse, bunun nedeni sıkışmış olmasıdır. Tabi bu zihniyetin devlete karşı, orduya karşı, CHP’ye karşı oya da ihtiyacı var. Kendisini mazlum gösterebilmesi için, başka mazlumlara şirin görünmesi lazım, Hızır paşaları getirip milletvekili yapması lazım. Dolayısıyla AKP karşısında çok net bir tutum içerisinde olmak lazım. Ama eğer bugün 18 yaşına gelmiş bir genç kız adalet, eşitlik, insan hakları gibi bir kaygıdan çok başörtüsü kavgası veriyorsa, ‘Bir saçım görünürse namussuz olur, cehenneme giderim’ diye düşünüyorsa bu çocukların sorumlusu AKP değil. Çünkü AKP’nin sorumlusu rejimin bizzat kendisidir. Diyanetle, zorunlu din dersleriyle hesaplaşmadığımız müddetçe, onları savunan partilere oy vermeye devam ettiğimiz müddetçe, parlamentoya bunları gündeme getirmeyen insanları getirdiğimiz müddetçe bu iş böyle devam edecektir. AKP gidecektir, kurtulduğumuzu sanacağız ama bir şey değişmeyecektir.”

“Diyanet İşler laikliğin ihlalidir”

Araştırmacı Yazar Erdoğan Aydın, konuşmasına şöyle devam etti: “Diyanet gibi bir kurumun varlığı, laikliğin açık ihlalidir. Çünkü; Milli Savunma Bakanlığı’ndan sonra en çok bütçeden en çok pay ayrılan kurumlardan biri Diyanet’tir. Diyanet öyle herhangi bir şey değil. Birincisi İslam dini, ikincisi İslam dininin Sünni mezhebi, Sünni mezhebin Hanefi itikadi, kol olarak Matüridi şeklinde gitmektedir. Mesela Fethullah Gülen bile çıktı ve başörtüsünün bir zorunluluk olmadığını, es geçilebileceğini söyledi. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı fetva veriyor ve başörtüsünün zorunluluk olduğunu söylüyor. Yani bilhassa CHP’li arkadaşların yanılgı içerisinde bulunduğu bir durum var. Sanıyorlar ki biz Diyanet sayesinde tarikatlardan korunuyoruz. Tam tersine, Diyanet sayesinde tarikatlarının tümünün ortak bütçesinin 2–3 katı bir bütçe ile devletin anayasal güvencesi ile bütün memleketin İslamizasyonu sağlanmaktadır. Bu ülkenin gözbebeği öğretmenlerin çalışma saatlerinden çok daha az çalışıp onlarla eşit, ek ücretlerle onlardan fazla maaş alan tam 117 bin tane imam var. Bu 117 bin imamı bu memleket nasıl besliyor? Alevinin vergisiyle, camiye gitmeyen Sünni’nin vergisiyle, Hıristiyan’ın vergisiyle besleniyor. O halde bu nasıl bir laiklik?”

Yaklaşık 3 saat süren söyleşinin ardından Araştırmacı Yazar Erdoğan Ayın kitaplarını da imzaladı.


 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol