Sevgili, Lütfü Kardeşim; Değişim’de yazılarınızı takip ediyorum. Günden, güne daha güzel mevzularla görüyorum sizi. Lütfü Kardeşim geçen yazınızda Bedevi ile deveyi yazmıştınız. Çok beğendiğim bir yazı olmuştu.Bedevi’yi tanır gibi oldum ama deveyi pek çıkaramadım.
_._
Köyden bir fakirin çocuğu, Okumuş, işini kurmuş, işlerini yoluna koymuş.köyün zengini olmuş. Etrafına da bir sürü yalaka dolmuş. Yeni Zengine durmadan gaz veriyorlarmış.Sen şöylesin, böylesin, sen ağasın falan. Adama bu gazla ağalığını ilan ettirmişler. Ama bir lakabım olmalı benim diye yalakalarına danışmış. “tabii canım ağanın bir lakabı olmalı demişler.Yalakalar düşünmüşler taşınmışlar ve bulmuşlar.Ağam sana Kurtoğlu ağa diyelim” demişler. Aradan aylar geçmiş, sonradan olma ağa bir gün kasabaya inmiş. Bir bakkaldan içeri giriyor. İki hoş,beş sohbetten sonra,kasılarak soruyor bizim ağa; bakkal efendi, benim lakabımı duydun mu?” diyor.Bakkal: “Valla ağam, bir hayvan oğlu hayvandı ama çıkaramadım şimdi.” Diyerek boynunu büker.
_._
Lütfü kardeşim, Seçimlerle ilgili yazılarını okudum.Hislerime tercüman olmuşsun. Geçmiş bir dönemde seçim çalışmalarına girmiştik.. 2 ay dükkan kapattık. Mücadele verdik. Seçim sonuçları açıklanana kadar. Herkesle sarmaş dolaş olduk. Çarşı meydanı ana baba günü. Hep beraber sahile yüründü. Sevgi gösterisinden yer yerinden oynuyor. Belediye Başkanı olan kişi birkaç meşhur arkadaşını aldı ve hiç kimseyi selamlamadan gitti. Bizler donduk kaldık.o gidişin bir daha gelişi olmadı ve olmazda. Geceler rüya görmekle aşınmaz, bir insanda bu kadar kaşınmaz.
_._
Adamın çok güzel bir köpeği var. Köpeğine de çok düşkün. Bir gün köpek hastalanıyor. Sıtmaya tutuluyor, titreyip duruyor. Komşusunun da köpeği var, soruyor ona ne yapsam diye.
Adam da filanca köyde derin bir hoca var git bir muska yazsın iyi gelir diyor. Bizimki köpeği kaptığı gibi köpeği hocanın karşısına. Güzel bir muska yazar ve bu muskayı bir yıl köpeğin boynundan çıkarma diyerek tasmasına takarlar. İki gün sonra köpeğin titremesi geçer. Adam Arapça bildiğinden yazılanları çok merak eder. Bir yılı zor eder. Bir yıl sonra muskayı açtığında yazılanlar aynen şöyledir.Sıtma, sıtma bu iti tutma. Tutarsan da bırakma.bırakırsan da tutma.
Bazı seçilen ve belirli mevki ye gelenler hazımsızlaşır. Küçük dağları ben yarattım havasına girerler. Tarihten bir örnek vermek isterim. Aristo Büyük İskender’in hocasıdır.İskender bir gün hocasına gider ve emrindeki Orduları işaret ederek “Ben, Hindistan’ı fetih etmek istiyorum diyerek bana bir öneriniz var mı diye sorar?Aristo: O, Müthiş sözünü söyler; “Hey İskender, İradene Hakim ol, Hislerine esir ol”
Lütfü kardeşim, Aceleciliğimi bağışla bir daha ki sefer’e daha kapsamlı yazacağım. Bu dükkandan kolay, kolay çıkmam bilesin. Sağlıcakla kalsın herkes.
Bulcan ustamızın bu nükteli yazılarına teşekkür eder, devamını bekleriz. Ona bir konuda cevap vermek istiyorum.
Sevgili Bulcan ağabey, Sen alışmışın hep kabakça devesi görmeye o yüzden çıkaramadın.bizim bu deveyi sen. Buranın develeri biraz ufarak, teferek olurlar. Ama üzülme, devenin ne olduğunu bilmeyenler de var. Bak!
Temel’le bizim hüsmen yemende savaşa giderler. Çölde gezinirken karşılarına bir deve çıkar. Temel o güne kadar hiç deve görmemiştir. Bizim hüsmen’e dönerek sorar
-Ula Hüsmen açan Nedir bu? At desem değil, öküz desem değil, keçi desem hiç değil açan nedir bu?
Aslında o güne kadar Hüsmen’de Deve görmemiştir. Umursamaz bir tavırla dudak bükerek.
-üyle olur, onlar be ya!
Diyerek işi tatlıya bağlar.
HAFTANIN FIKRASI
Enginarlı rosto
Paris'te son derece güzel bir restoran varmış.
Buranın özelliği, öğle servislerinde
"günün mönüsü" adı altında sürpriz yemekler sunmasıymış.
Birgün adamın biri gelip oturmuş, masanın üzerindeki çatalı alıp
koklamış:
- "Vaayyy" demiş, "demek günün mönüsü enginarlı rosto
haaa... Getirin, severim rostoyu."
Restorandaki herkes bu olayı görmüş ve sözleri duymuş.
Biraz sonra servis başlamış,
hakikaten günün mönüsü enginarlı rosto!..
Garsonlar şaşırmışlar ama, tesadüf olduğuna karar vermişler.
Ertesi gün öğle vakti adam yine gelip oturmuş, çatalı koklamış, yine
bilmiş:
- "Bugünün mönüsü mantarlı börek haaa.. Getirin bakalım."
Garsonlar bakmışlar, bu iş tesadüf falan değil.
Adam resmen çatalı koklayarak mönüyü biliyor!..
Restoranın imajı sarsılmaya başlamış.
Telâşla durumu patrona anlatmışlar.
Patron, "sâkin olun" demiş ve eline bir çatal alıp bulaşıkçı
kızlardan birine uzatmış:
- "Anita, al kızım şu çatalı, orana, burana sürüver!.."
Anita söyleneni yapmış. Patron çatalı garsonlara vermiş:
- "Bunu koyun o adamın masasına, bilsin bu defa da görelim bakalım..."
Çatalı masaya koymuşlar, adam yine gelip aynı masaya oturmuş,
garsonların meraklı bakışları arasında çatalı alıp uzun uzun
koklamış, sonra şaşkın bir ifadeyle sormuş:
- "Aaaaa, Anita burada mı çalışıyor?.."
GÜZEL SÖZLER
Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla hoş görebiliriz. Yaşamdaki asıl Trajedi; yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır. PLUTO
HAFTANIN ŞARKISI
küçücük bir bakışın
çözer beni kolayca
kenetlenmiş parmaklar gibi
sımsıkı kapanmış olsam
yaprak, yaprak açtırırsın
ilk yaz nasıl açtırırsa
yaprak, yaprak açtırırsın
ilk yaz nasıl açtırırsa
ilk gülünü gizem dolu
hünerli bir dokunuşla...
hiç kimsenin yağmurun bile
böyle küçük elleri yoktur
hiç kimsenin yağmurun bile
böyle küçük elleri yoktur
bütün güllerden derin
bir sesi var gözlerinin
baş edilmez o gergin kırılganlığınla senin
her solukta sonsuzluk ve ölüm