Silivri Facebook
banner88

Yapmayın...
 
 Haddimi bilirim. Lakin, nereden ve kimin aklına geldiyse; kordon boyuna yeniden, palmiyeleri dikmek gibi bir hizmet. Aşk olsun ona yani. Yıllar evvel dikilen palmiyelere bir bakın. Hepsi bir boy, hepsi muazzam aralıklarla dikilmiş, ne güzel duruyorlardı. Şimdi; getirip onların arasına şekilsiz, şekilsiz ağaçları dikmenin ne anlamı var? O düzen içersinde Nasıl da sırıtıyorlar! İnsanın gözüne sokar gibi. Yani onlar, Selami DEĞİRMENCİ’NİN, bunlar Özcan IŞIKLAR’IN palmiyeleri  der gibi . Oldu olacak üstlerine baş harflerinizi kazıyın.
 
Köprün başındakilerden de Sayın Cengiz ÖZSOY’A  verin bir tane! Bu dünya da dikili bir ağacım  yok demesin. Çok çalıştı hakkını yememek lazım.
 
       Bakın bu çalışmalara asla karşı değilim. Gel gör ki; o ağaçlar dikildiği yerlerde, hiç hoş durmadı. Onlar, ikinci hatta üçüncü kordonda değerlendirilse  yada marina tarafına taşınsa. Daha güzel olacak Kanısındayım.
 
 Belediye, sahille ilgili çalışmaları ile gündeme ne zaman gelse? Risus Yıkılsın diye; feryat, figan edenler var. Biz böyleyizdir. Tesis, tesis diye,  yırtarız kendimizi. Tesis yapılır, yıkın şimdi! Niçin? Çok ses yapıyor. Komik, çok komik. Yıkmak için sığındıkları bahane ise: Sahil koruma şeridi kanunu, anıtlar kurulu falan, filan!
 
Marina tarafına geçin ve yürüyün. Yürürken Derin ,derin nefes alın. Ne duyuyorsunuz?
 
Affınıza sığınarak söyleyeyim. Sidik !
 
Sidik kokusu duyarsınız. Birasını, şarabını kapan orada.
Peki, Tuvalet?
Oda orada, taşın dibi.
 
Bence; Risus gibi bir tesiste marina tarafına yapılsın. Ben adını bile buldum Risus’a uygun bir isim. ASEPSUS Nasıl iyi mi? Su şehri demek. Silivri’ye yakışır bir isim.
 
Bu yazımı Özcan IŞIKLAR’A ve Çevre derneği Başkanımız Ali KORSAN’A atfediyorum.
 
 
Siz okurlarımız için ayırdığımız  bir köşemiz vardı, DÜKKAN SENİN köşesi. Dükkanı kiraya verdik, sezonluk. Büyük Üstat, Duayenimiz, Silivri’ye gönül vermiş bir insan olan Fuat BULCAN BİRCAN’A kiraya verdik, Biraz ucuza kapattı ama ne yapalım Globalleşiyoruz ya. İşin esprisi tabi ki! 
 
Ağabeyimiz bizi kırmadı eksik olmasın. Bize, yazılarıyla destek olacak. Gönül adamıdır, yarendir ve de tarihtir O ! Kendisine huzurlarınızda teşekkür ederim.
 
DÜKKAN SENİN KÖŞESİ:  (Bulcan ağabeyimden mektuplar)
 
Lütfü Kardeşim, Benden yazmamı istediniz. Seve, seve yazayım Lütfüm, yazayım da;  anlaşılan o ki, siz  beni Ergenekonluk  yapana kadar uğraşacaksınız  .
 
Siz küçüktünüz. Türkiye’de rant; Vatan Caddesinin istimlakleri ile başladı. O zamanlar evler, arsalar işyerleri hep istimlak ediliyordu. Bir sürü rantiyeciler türemişti.
 
İşte size, Ogünlerde Rantiyecilerin çalışmalarından bir örnek:
 
-Sizin Arsada Yakında Gitti, Gider.
-Ne diyorsunuz siz kuzum?
-Kuzu, kuzu diyorum.
-Nasıl yani?
-Yani ben burayı satın alayım sizden diyorum. 3’e diyorum. Yok, yok, 2’ye olsun diyorum. İstimlak diyorum. Yıkacaklar diyorum. Gitti gider diyorum.
-Ne diyorsunuz siz kuzum?
-Eh işte; bende onu diyorum. Kuzu, kuzu diyorum.
 
Bu olaylar, Rahmetli Menderes’in kulağına kadar gider.
 
Değirmenden un, fırına çuvalla gider, çuval boşalınca çuvalda bir miktar un kalır elbette, diye yanıtlar.
 
Rahmetli Özal nasıl demişti? Benim memurum işini bilir. Rahmetlinin memuru, işini bildi mi?  Bilmedi mi? Tarih gösteriyor.
 
-Lütfüm,Türkiye’nin her yerini gezdim, dolaştım. Her bir köşesini karış, karış bilirim. Silivri gibi Espritüel bir yer görmedim. 60 yıldır bu piyasanın içindeyimdir. Ne belediyeler, ne başkanlar gördük. Zaman geldi Silivri’miz yağma Hasan’ın böreği gibi dağıtıldı. Sabah arsayı Belediye’den aldılar  Seksene; öğleden sonra sattılar üçyüz seksene. Mezarlık kenarları bile satıldı. Binalar yapıldı çepeçevre. Balkonundan uzanıp, dedesinin mezar taşını yıkayanları bile gördüm. Rahmetli ağabeyimle yazıyoruz “Hey Silivri Uyan” diyoruz. Ertesi gün sularımız kesiliyordu. Ceza üstüne ceza yedik ama yılmadık. Matbaayı 6. kata kadar taşıdık. Yağmayı ve talanı önleyemedik. Bir yağmadır gitti canım Silivri’m. Dahası var, 1950’li yıllar, yokluk yılları. Silivri’ye gelen, Kahve, Kalay, Metal saç, çimento ve kamyon lastikleri gibi malzemeler. Gece olur, şam, şum, şaralop, hop İstanbul’a karaborsaya gider. Esnaf, şoför, küçük sanayici mahvoldu. Peki, ne oldu? Rantiyecileri  Gören, bilen, hatırlayan var mı ? Yok. Silivri’den silindiler gittiler. Adlarını anımsayan yok, anımsayan. Neler verilmedi, neler! Sahilde arsalar mı ? Çay bahçeleri mi? Hep rant sevgili kardeşim. Hep bu rantlarla bu güne kadar geldik. Bakalım bundan sonra ne olur? Bilemeyiz ama bildiğimiz bir gerçek var. Bundan başka Silivri yok. Onu Koruyalım ve gözetelim.
 
Bu işler Cinayeti işleyip; katili aramak gibi bir şey işte. O rantçılar sizden çok bağırırlar memleket gidiyor diye.
 
Köyün birinde genç bir taze, dul kalıyor. Gel zaman git zaman gönlü bir gence düşüyor. Köy dediğin nedir ki ufacık yer. Ne kadar gizlenseler de dedikodu ayyuka çıkar. Köylüler, muhtara anlatırlar durumu ve bir gece haber gelir. Delikanlı eve girmiştir, az zaman sonra, muhtar ve köylü kapıdadır. “Açın kapıyı, Açın kapıyı” diye; yüklenirler. Delikanlı; yavuklusuna der ki, “kapıyı aç ve hemen geri çekil” diyerek kapının arkasına geçer. Kadın kapıyı açar ve hızla geri kaçar. Kapıdan içeri hızla dalan köylüler odaya doluşurken delikanlıda aralarına karışıverir.
 
İşte bu rantiyecilerde yukarıda fıkradaki delikanlı gibidir. Karışıverirler halkın içine. Herkesten fazla bağırırlar memleket elden gidiyor diye. Bu günlük bu kadar yeter sevgili dostum. Hafta içi tekrar görüşürüz. Herkese selamlar. Sağlıcakla kalın.
 
HAFTANIN ŞARKISI
gözlerin nemli, nemli
başını hiç öne eyme
ayrılık onur değil ki
benim için üzülme

bundan sonra adını
kırk yılda bir anarım
sende kaybettiğimi
başkasında ararım

benim için üzülme
benim için üzülme

sevgim yaşamaz hiç
ağlamak bana düşer
bir ömür harap oldu ah
ağlamak bana düşer

bundan sonra adını
kırk yılda bir anarım
sende kaybettiğimi
başkasında ararım

benim için üzülme
benim için üzülme


HAFTANIN FIKRASI

Çoban'ın biri dere kenarında koyunlarını otlatıyormuş.

Tam o anda,yanına bir Cherokee Jeep yanaşmış. Brioni
gömlek, Cerruti ayakkabılar giyen, Ray-Ban gözlüklü ve YSL kravatlı bir
sürücü aşağıya inmiş ve çobana sormuş.

Eğer, kaç tane koyunun olduğunu bilirsem bana
onlardan bir tanesini verir misin?

Çoban bir adama birde koyunlarına bakmış,
Tamam' diye cevap vermiş.

Genç adam arabasını park etmiş, telefonunu  bilgisayarına bağlamış bir NASA  sitesine girmiş, GPS' ini kullanarak yeri  taramış, bir database ve logaritma ile doldurulmuş 60 Excel tablosunu açmış ve 150 sayfalık bir rapor basmış. 

Çobana dönmüş,
'Tam olarak 1586 adet koyunun var'
demiş.
Çoban 'Doğru' diye cevap vermiş, 'Koyununu  alabilirsin.' Genç adam,
koyunu almış ve jeep'inin arkasına koymuş.
 
Bu sefer çoban genç adama dönmüş,

'Eğer senin ne iş yaptığını bilirsem
koyunumu geri verir misin?' diye sormuş.

Adam, 'Evet neden olmasın' diye
yanıtlamış.

 
Sen Dünya Bankası'nda Danışmansın' demiş
çoban.                                                                                                                                                              
 
Adam sormuş, 'Nasıl oldu da bildin?'.

Çoban 'Çok basit' diye cevap
vermiş.

Buraya çağrılmadan geldin, bu bir..

İkincisi benim bildiğim bir şeyi bana söylemek
için benden bir koyunumu istedin.

Üçüncüsü yaptığın hiçbir şeyden anlamıyorsun
çünkü köpeğimi aldın!' ...

 
GÜZEL SÖZLER
İhtiyaçları yüzünden, küçülmeyen insan; büyüktür
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol