Silivri Facebook
banner88

Kırım Anıları (1)... Cihangir Davutoğlu...

Uçağa gitmek üzere otobüse bindiğimizde güzel Ukraynalı Bayanları görünce tamam dedim bir güzel tatil yapar, birkaç yeri ziyaret eder yorgunluğumuzu atarız diye düşündüm…

Simferopol hava alanına indiğimizde polis kontrolü tam bir eziyete dönüştü… İlk önce İlhan Uygun’un pasaportunda çıkan sorun üzerine polis kendisini özel odaya alınca, hep beraber biz de onları ablukaya aldık… Mesut Demirkol’un tasdiki var diye itiraz ettik ve kendisi burada dedik, tabi dalga geçiyoruz zannettiler ama Kaymakam Beyi çağırıp pasaportunu kontrol edip doğru olduğunu görünce sorunu çözdük zannettik ama ne gezer, başta Yılmaz Kandemir olmak üzere her yeşil pasaportluya sorun çıkarttılar…

Sıra bana geldiğinde nasıl olsa kırmızı pasaportum var (yeni pasaportlar kırmızı) hemen geçerim zannettim sorgu sırasında hangi otelde kalacaksın diye soran bayan polise Moskova otel cevabım çok kızdırdı ve tasdik etmeyip amirlerini çağırdı (meğer otelimizin adı başkaymış ve Rusya takıntıları varmış)… Ok yaydan çıkmıştı ve Başkan Işıklar artık dayanamayıp ses tonunu yükselterek çıkışmaya başladı, neyse sorun uzamadı ve Kırım’a ayak bastığımızda moraller eksilerdeydi…

Bizi karşılayan Simferopol İnternational School (S.İ.S) 59 (burada okullar numara ile isimlendiriliyor) Genel Müdürü Sait Bey ile yola koyulduk ve Türkçe Olimpiyatları’nın yapıldığı tiyatro salonuna geldik… Asya elemeleri yapılıyordu ve en iyi şiir, şarkı söyleme gibi yarışmalarda finale kalacakların tespiti yapıldı… Güney Koreli, Kırımlı, Ukraynalı, Rus, Gürcü, Tatar Türk, Azeri, Kazak bir çok milletten çocuklar vardı ve hepsi Türkçe konuşuyordu… Arka sırada oturan 7-8 genç ile samimi oldum kartımı dağıttım ve 4-5 gün sonra resimlerinizi sitemizde görebilirsiniz diye söz verdim…

Hacxne Pyctemoba isimli bir Kırım Tatar Türk Kızı çok uzun olan Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları isimli şiirini ezbere ve tamamını tam yirmi dakika okudu… Nasıl ezberlemiş hayret ettim…

Bu sıralarda Başkan Işıklar’a bir telefon geldi ve bir anda yüzü asıldı, tabi o anda bir anlam veremedim ama sonradan öğrendiğime göre Çanta Huzurevi rezaletini öğrenmiş ve seyahat boyu yüzü doğru dürüst gülmedi…

Birçok gösterinin ardından içlerinde Kaymakam Demirkol ve Başkan Işıklar’ın bulunduğu jüri ilk üçe giren yarışmacıları seçti ve ödüllerini verdiler… Program Saat 17.00’a kadar sürdü…

Glasnost (şeffaflık) ve Perestroyka (yeniden inşa) döneminde SSCB’de Lenin’in heykelleri yıkılmasına rağmen burada tüm heykelleri duruyor ve hatıra fotoğrafları çektirdikten sonra akşam yemeği yemek üzere okula gittik, tabi öğle yemeği uçakta yediğimiz sandviç ile idare ederek… Yemekten sonra otele gidişimiz saat 22.30 civarındaydı… internet problemiyle saat 02.00 ye kadar uğraştım ama nafile, tilki uykusuyla sabah saat 07.30’da uyandım çünkü saat 08.30’da Sevastopol’e hareket edecektik. Aslında kötü bir huyum var, bugüne kadar böyle seyahatlerde hep tek kişilik odada kalırım, yerler önceden ayrıldığı için iki kişi kalma mecburiyeti oldu ve oda arkadaşı seçimi biraz zor oldu… Kafile içinde horlamayan birini aradım, ya kim kiminle kalacak anlaşmışlar ya da bana horlayanlar kalmış! Hele Yılmaz Kandemir “ben çok horlarım” diye peşin peşin söyleyince, uzun araştırmalarım sonucu Zafer Ercan oda arkadaşım oldu… İyi de olmuş, zaten son derece beyefendi olan Ercan, uyumlu ve en önemlisi horlamaması ile çok hafif olan uykumu kaçırmadı… Ama gece saat 03.30’da koridordan gelen sesleri, neler konuştuklarını ve kimler olduklarını yarın yazarım artık…

Ayrıca yarın kiminle? Nerede? Neden? Sık sık birlikte olduğumu, Silivri’nin yeni bir gazeteci aday adayını yazarım…  Sevastopol, Panaroma (çok enteresan) ve Yalta ziyaretleri yine bol fotoğraflı olarak paylaşacağım.

Sevgilerimle.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol