Silivri Facebook
banner88

KANDEMİR: EŞİTLİK ADALET VE HAKKANİYET İSTİYORUM...

SİLİVRİ Belediye Başkan Yardımcısı Yılmaz Kandemir, Eğitimciler Birliği Sendikası’nın yayınladığı bildiriye basın toplantısı düzenleyerek cevap verdi…
Kandemir, toplantının sonunda basın mensuplarının sorularını cevaplarken Noter olmasa bile okul müdürü, öğretmenler ve velilerin bulunduğu ortamda kur’a çekilmesi en adaletli yol olur.” Dedi.

BASIN  AÇIKLAMASI

26-27 Ağustos 2011 tarihlerinde yerel görsel ve yazılı basında, Eğitimciler Birliği Sendikası İstanbul 5 Nolu Şube Başkanı Sn. Emin Engin’in, beni kınayan yazılı bir basın açıklaması yaptığını okudum.
 Bu durum üzerine, bu arkadaşımızın ismini internette aratarak, hangi okulda görev yaptığını ve okulunun telefon numarasını öğrenip telefon açtım. Sn. Emin Engin’in Büyükçekmece TOKİ İmam Hatip Lisesi müdürü ve 5 nolu şube başkanı olduğunu öğrendim. Kendisine telefonda söylediğim ilk cümle, bu işin sendika ile alakası olmadığı ve söz konusu okul müdiresini sokakta görsem tanıyamayacağımı, müdürünün hangi sendikadan olduğunu dahi bilmediğim oldu. Yani ben CHP’liyim diye Eğitim-Bir-Sen üyesi bir müdire hanımı yıpratmak istediğim gibi bir yanlış düşünceye girmemeleri gerektiğini söyledim. Bu müdüre hanım Eğitim-Sen, Eğitim-İş veya Türk Eğitim-Sen sendikasından da olabilirdi. Silivri halkının beni hak, adalet ve eşitlik konusunda kişi ve kurumlar arasında ayrım yapmayacağımı bildiğini söyledikten sonra, müdür muavini İrfan Yaprak ve okul müdiresi hanımefendiyle telefonda neler konuştuğumu en ince detayına kadar anlattım. Sn. Emin Engin Bey de bana Yılmaz Bey, anlattıklarınız doğru ise bu öğretmen hanıma hem sendikamız tarafından hem de Milli Eğitim tarafından soruşturma açılması gerekir, dedi. Ben de şimdi bu müdire hanım hakkında soruşturma açılacak mı, açılmayacak mı, onu merak ediyorum. Sn. Emin Engin Bey, basına yazılı bildiri vermeden evvel telefon açıp bana da ne olduğunu sormuş olsaydı, verdikleri basın bildirisinin içeriği tamamen değişmiş olurdu.
 

Sendikanın açıklaması “Herkesin görevini yapması ve saygı sınırlarında çalışması, toplumsal huzur ve işleyiş açısından çok önemlidir.” diye başlıyor. Bu cümleye aynen katılıyorum. Ama, eksik olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki: Herkesin herkese eşit, adaletli ve hakkaniyet çerçevesi içinde davranması gerektiği bence çok çok çok daha önemlidir. Bu müdire hanımefendi eşit ve adaletli davranmayıp toplumsal huzur ve işleyişin bozulmasına neden olmuştur. Hanımefendi suçu kimsede değil kendisinde arasın.
 
Şimdi gelelim olayın nasıl gerçekleştiğine: Bizim, ailece görüştüğümüz bir hanım, ilkokul birinci sınıfa, kızının kaydını yaptırmak için, okula gidiyor. Kaydını yaptırıyor ve 50 TL. de gönlünden geçtiği için, Okul Aile Birliğine bağış yapıyor ve diyor ki benim kızımı Cengiz Bey’e verirseniz, memnun olurum. Karşılık olarak söylenen şu oluyor: “Cengiz Bey’e yazdırırım, ama 300-400 milyon lira, okulun temizlik ve boya ihtiyaçları için bağış yaparsanız, olur.” Öğrenci velisi de bu kadar bağış yapmaya gücünün olmadığını, kızının başka bir öğretmene yazılabileceğini söylüyor.
 Bu konu bana intikal ettiğinde, tabii ki ben de Silivri’de siyaset yapan biri olarak işin gerçeğini öğrenmek için, 20 yıldan beri tanıdığım müdür muavini İrfan Yaprak’ı aradım. Durumu anlattım ve arkadaşın kızının Cengiz Bey’e verilmesini rica ettim. Bana, tamam Yılmaz Bey, müdire hanıma söyleyeyim, yaparız, dedi. Bir gün sonra öğrencinin babası okula İrfan Bey’e gittiğinde kendisinin ne iş yaptığı sorulmuş. O da sanayi çarşısında oto boyacısı olduğunu belirtmiş. O arada müdire hanım araya girerek, başka iyi öğretmenler de olduğunu söylemiş ve kızını diğer 1. sınıf öğretmenlerinden birine verelim, demiş. Öğrenci velisi de ısrar etmemiş, kabul etmiş.
 
Ertesi gün, bana olay aktarılınca, ben de İrfan Bey’e telefon edip neden bu şekilde olduğunu sordum. O arada İrfan Bey, müdire hanımın yanında olduğunu, onunla konuşmamı söyledi.
 Müdire hanımla telefon konuşmamız aynen şöyle. Bunu okuduktan sonra Eğitim-Bir-Sen yöneticisi arkadaşlar da konuşmamda hakaret, tehdit, talimat var mı, yok mu karar vereceklerdir diye umuyorum.
 “Müdire hanım, öğrenci velisi Cengiz Bey’i ısrarla istediği halde, niye Cengiz Bey’e  öğrenciyi kaydetmiyorsunuz? Cengiz Bey’e öğrencileri hangi kıstaslara göre veriyorsunuz? Kura mı çekiyorsunuz?” diye sordum. Müdire hanım, kura çektiklerini söylediler. Ben de bu kuranın adaletli olması için noter huzurunda yapılması gerektiğini söylediğimde, müdire hanım bana, nasıl bir yöntem izleyeceğime karışamayacağımı söyledi.
 
Okul Aile Birliği tarafından Cengiz Bey’e vermek kaydıyla 300-400 milyon lira kayıt parası hem de temizlik malzemesi ve boya malzemesi almak için istediklerini söyledim ve arkasından da şunu ekledim: Bu bağışlar temizlik ve boya için alınıyorsa, sizin okulunuza belediyeden yaptığımız boya ve temizlik malzemesi yardımını kesmemiz gerekir. Çünkü biz belediye olarak öğrenci velilerinden bağış alınmasın diye size yardım yapıyoruz, dedim. Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgesinde okullarda zorunlu bağış alınmayacağına dair talimat olduğunu kendisine hatırlattım.
 Kendisine telefonda, benim Silivri’de kırk yıldan beri siyaset yaptığımı, belediye başkan yardımcısı olduğumu ve bu yanlışlığın düzeltilmesi için basın yoluyla kamuoyuna duyuracağımı, evet, kendisine söyledim.
 
Telefonda ne söylediysem, kelimesi kelimesine söylediklerimin arkasında olduğumu belirtmek isterim.
 
Neden bu olayın arkasında bu kadar ısrarla durduğumu da şöyle açıklayabilirim: Yıl 1967. Silivri Ortaokulu’na, rahmetli babamla gidip kaydımı yaptırdım. O yıl Silivri’de ilk defa Ortaokul Birinci sınıf öğrencileri için tek bir İngilizce sınıfı açıldı. Orta birlerde toplam üç sınıflık öğrenci vardı. İki sınıfı Fransızca, bir sınıfı da İngilizce yaptılar. Babam rahmetli, idareye, İngilizce sınıfına yazılmamı istedi. İdare beni Fransızca sınıfına verdi ve İngilizce sınıfına kimlerin torpille yazıldığını söylememe gerek yok. Ama bizim gibi fakir aile çocuklarını İngilizce sınıfına yazmadıkları aşikârdı. Benim İngilizce sınıfına kaydedilmemem tahsil hayatımın ve iş hayatımın yönünü değiştirdi. Şöyle ki: İstanbul Üniversitesi Beşeri ve İktisadi Coğrafya bölümünü bölüm birincisi olarak bitirip okulda araştırma görevlisi kalmayı düşündüm ve birinci olarak bitirdiğim halde, yabancı dilim Fransızca olduğu için, asistan olamadım. Eğer yabancı dilim İngilizce olsaydı, şu anda çok iyi bir coğrafya profesörü ve bilim adamı olacaktım.
 
İşte, başımdan geçen bu olaydan dolayı, bu konuda bu kadar ısrarlı oldum ve olacağım. Sayın Milli Eğitim Müdürümüzden rica ediyorum. Çocuklarımız ilkokul birinci sınıfa başlarken, Silivri’deki tüm okullarda, öğretmen seçme işini, okullarda birkaç idareci veya Okul Aile Birliğinden birkaç yöneticiye bırakılmasın. Bu seneden başlamak üzere, birinci sınıfa kayıt olan o okuldaki tüm öğrenciler arasında, velilerin ve okul idarecilerinin önünde, noter huzurunda kura çekilerek, hangi öğrencinin hangi öğretmene düşeceği bu şekilde belirlensin. Bu şekilde yapılırsa, 1960’lı yıllardan bu yana sorun olan bu konuda, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmadan, eşit, adaletli ve hakkaniyet çerçevesinde bir çözüme kavuşmuş olur diye düşünüyorum.
 Sevgi ve saygılarımla... (27.08.2011)

        YILMAZ KANDEMİR
        Coğrafya Öğretmeni
        Mali Müşavir
        Belediye Başkan Yardımcısı
        Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi
        Silivri Belediye Meclis Üyesi

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol