Silivri Facebook
banner88

ÖLÜM PEŞİMDEN KOŞMA, YAŞIM DAHA ÇOK KÜÇÜK

Güzel bir kadın... alımlı.. sıcak bir Temmuz günü, Tuna nehrinin kıyısında bir düğün yemeğinde tanıdım onu, etkilendim dinleyince hayat hikayesini... Kemalettin Tuğcu romanlarından fırlamış bir çocuk vardı karşımda... Aynı yaşlardayız onunla, aynı ülkenin çocuklarıyız, aynı havayı solumuşuz 30 sene önce... ama farklıyız bir o kadar da…Ve yollarımız kesişmiş bir gün yaban ellerde… Bir düğün yemeğinde aynı masaya oturmuşuz…

Karadeniz’in bir şehrinde doğmuş…büyümüş dedesinin yanında yine o şehirde… Sonra onu terkeden annesini bulmak istemiş… anne sıcaklığını istemiş.. anne sevgisini, kokusunu… Kardeşiyle düşmüşler yollara, iki küçük çocuk yürüyerek İstanbul’a varacaklarını düşünmüşler… Yollar bitmemiş bir türlü… korkmuşlar, üşümüşler, aç kalmışlar ama yılmamışlar… Bıkmadan üşenmeden denemişler çeşitli yollarla annelerine ulaşmayı… ulaştıklarında istenmemişler ne anneleri tarafından, ne de babaları… sonra çocuk yurtlarındaki çileli, acımasız  zor yaşam… daha çocuk yaşta yaptığı evlilik…

O bunları anlatırken kendi çocukluğum geçti gözlerimin önünden... Birden burnuma hic unutmadığım o deri çantamın kokusu geldi...İlkokula başladığımda annemler bana gerçek deriden kaliteli bir okul çantası almışlardı... Ben ve kardeşime herşeyin en iyisini aldılar, güzel bir evde iyi şeyler dinleyerek büyüdük...  Güzel, alımlı kadının hikayesini Kemallettin Tuğcu romanlarından bildim sadece... bunlar benim için sadece kitaplarda yazılıydı... gerçek yaşamda da böyle hikayeler olduğunu çok sonraları öğrenecektim...  Ve o sıcak Temmuz günü, o düğün  yemeğinde onlardan biri karşımda  oturuyordu... O, hikayesini anlatana kadar, o çocuklardan biri olduğundan habersizdim... O sıcak Temmuz günü, çocukluğumun öykülerinin bir kahramanıyla tanıştım...

O güzel kadın çocukları çok seviyor... çocukların acı çekmesi onu üzüyor derinden, dayanamıyor çocukların ağlamasına hiç... onu annesiz çocuklar etkiliyor... ama en çok ta büyüyemeden ölenler…

İsyan ediyor insan dünyadaki bu acımasızlığa, adaletsizliğe... Türkiye’nin doğusundaki yoksul çocuklar, küçük yaşta evlenmiş çocuk kadınlar... ellerine oyuncak niyetine silah verilenler… Afrika’da;  Sudan’da, Etyopya’da  açlıktan, sıtmadan ölen çocuklar... Ruanda’da, Bosna’da, Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, Vietnam’da, Japonya’da savaş naraları arasında  hain kurşunlara hedef olanlar, bombalarla ölenler... Bugün, büyüyemeden ölen çocukların korku dolu çığlıklarının semalarda dolaştığı bir dünyada yaşıyoruz…

6 Ağustos 1945… tam 64 sene önce…gece yarısı ABD’ye ait B-29 tipi bombardıman uçağı ‚Enola Gay’ hedefi olan Japonya’nın Hiroşima kentine gitmek üzere havalandı…taşıdığı yük çok gizliydi… sabah 6 sıralarında, şafak vakti, uçak hedefine hızla yaklaşırken, albay Tibbets ekibine ilk açıklamayı yaptı: -bizim taşıdığımız silah dünyanın ilk atom bombasıdır-  bombanın adı Little Boy’du, küçük çocuk… bu küçük oğlan, sabah saat 8.45’te on binlerce küçük çocuğu uykusunda öldürdü, bir o kadarını da sakat ve hasta bıraktı…canavar bununla yetinmemişti ve 3 gün sonra 9 Ağustos 1945’te, bu sefer Nagazaki semalarında uçan Amerikan savaş uçağının içinde ‚Fet Man’ vardı… Şişman adam, küçük oğlandan aşağı kalmadı…Ve 7 Agustos 1964… Vietnam… 8 yıl süren büyük acı…

Çocuklar... savunmasız temiz yürekler... Birileri daha çok para ve daha çok güç kazansın diye can veren günahsız, masum canlar... Çocukların üzerinde deneniyor silahlar, ilaçlar… Medeniyet, çocukların cesetlerinin üzerine basa basa yükselmekte …Analar, babalar günaha battılar…

Bir de batının çocukları geliyor gözümün önüne... „Kinder haben Recht“ ( çocuklar haklıdır) diye sloganlar atıyor batılılar, sadece kendi çocukları için... diğerleri kimin umurunda !!! İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilk cümlesinde insanlar eşit doğar diye yazıyor... Bunu kim demişse yalan demiş...

İnsanlık tarihinin bu utanç gününü Nazım Hikmet’in şiiriyle analım…bu acıları unutmayalım, çocuklarımıza anlatalım, çünkü geleceğimiz onların avuçları arasında saklı… 

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol